Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Orhan Cesur

Orhan CesurEstetik Yoksunluğu yazarı
Yazar
0.0/10
0 Kişi
2
Okunma
0
Beğeni
217
Görüntülenme

En Yeni Orhan Cesur Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Orhan Cesur sözleri ve alıntılarını, en yeni Orhan Cesur kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bilgi eksikliginden korkmayın.Ama sadece kibri oksamak için edinilen bilgiden gerçekten korkun. Tolstoy
Aslan ve Yılmaz, Gellner'in, ”postmodernizm rölativizmin bir türüdür, Postmodernizm bir tür müsamahacılık; her şeye müsamaha gösteren toplumun entelektüel eşdeğeri. Bana göre tam bir saçmalık. Gerçeğin göreli olduğu; bütün inançların eşit ölçüde geçerli olduğu film' temelden yanlış. Bu fikir çok garip bir şekilde, ahlaki açıdan çok geçerli olan bir fîkre, bütün insanlarin eşit haklara sahip oldukları fikrine gönderme yapıyor. Madem bütün insanlar eşit haklara sahiptir, o halde bütün inanışlar eşit ölçüde doğrudur, demeye getiriyor. Bu tam bir saçmalıktır. Çünkü bazı inanışlar doğrudur, diğerleri değildir. Postmodernizm çok yanlış olduğu gibi; feci derecede cilalı, anlaşılması mümkün olmayan bir yazın üretti. Postmodernizme şiddetle karşıyım” dediğini nakleder.7
Reklam
”Sanatın ölebileceği hayal edilebilir. Ancak, servetin kölesi olması durumunda, gerçek sanatın yaşayabileceğini hayal etmek mümkün değildir. Sanat insanları, iyi yada kötü her şeyi yapmaya ikna etmenin en güçlü yollarından biridir. Bu nedenledir ki, onu kullanırken dikkatli olmalısınız. Sanatçı şu ikisinden biridir: Ya yüksek dereceden bir vaiz yada az veya çok başarılı bir eğlence sunucusu. " [Guiseppe Mazzini]
Eğitimde sürekli görselliğin önemine dikkat çekilmesi, eğitim-öğretimde görselliğe aşın yer verilmesi sanıldığı kadar doğru bir usul değildir. Aşırı görsellik, salim aklı, tecessüsü (merakı), en önemlisi de hikmet arama özelliğini giderir. Görsellikle gözü doyurulan kişinin eşyanın deruni/ iç güzelliğine bakmak için merakı kalmaz. Kur'an her nerede görme ve işitmeye dair atıf yapsa hep işitmeyi görmeden önce anmaktadır. Tıp bilimi bebekte işitme duyusunun erken dönemde gelişmeye başladığını, görme duyusunun ise en son gelişen duyu olduğunu belirtmektedir. Bu olgu işitmeyi görmeden daha önemli saymamız için bir işarettir.
Hangi işinizi ciddiye alıyorsanız o işinizde amaçlılık prensibine uygun davranırsınız. Yani amaçlarınızı belirler ve o amaca götüreceği umulan programı/ planı takip edersiniz. Eğer bir işinizde amaçlılık prensibine uymadan yani yakın/uzak amaçlarınız üzerinde düşünmeden, bir programa tabi olmadan öylesine yapıp ediyorsanız o zaman o işi önemsemiyorsunuz demektir. Mesela anne babalar çocuklarının mesleki kariyerlerine yıllar öncesinden dershanelere göndererek tedbir alırlarken, kıyas kabul etmeyecek düzeyde önemli olan kimlik, kişilik, iyilik gelişimlerini ve onların ahiretlerini planlarına hiç dâhil etmezler. Oysa yaşamin kendisi bir bütün olarak önemlidir ve her diliminin ciddiye alması gerekir. En az dünyev’i kariyerimize verdiğimiz Önem kadar uhrevi kariyerimize de önem vermemiz ve amaçlılık prensibine asıl burada uymamız gerekir.
Tabiatta hareketin ritmik bir düzende, yani bir saat düzeninde olması bize, hayatımızı benzer bir saate göre ayarlamamız gerektiğini, gündelik yaşamda disiplinin önemini öğretmelidir. Bir günü beş vakit namazla düzenlenmiş, takvimi gökyüzüne, aya ve güneşe bağlanmış, yılda bir ay boyunca gökyüzünü takip etmesi sağlanmış, sürekli geceyegündüze ve tabiata dikkati çekilen Müslüman’ın tabiata ve onun ritmine yabancılaşması anlaşılır şey değildir. Bunun tek bir anlam olmalıdır. Müslüman fıtrat dini olan İslam'a da yabancılaşmıştır. ”Güller her mevsim açmaya başladığından beri gül mevsimi hüzünlü bir anakronizme dönüştü ” [].Griffiths]
Reklam
Pek çok romanda olduğu gibi filmlerde de güya psikolojik, sosyolojik betimlemeler yapmak suretiyle esas mevzudan sık-sık uzaklaşılarak okuyucunun/izleyicinin ilgisi mahrem olana yöneltilir. Böylece hikâyenin gözettiği ibret alma, örnek olma hedeflerinden uzaklaşılır. Asıl verilmek istenen bu satır aralarına sıkıştırılmış betimlemelerde, güya analizlerde verilir. Bu satır aralarında verilen mesajların hikâyenin bütünüyle uyumlu olması ve kendi içinde tutarlı olması gözetilmez. Zira okuyucu/ izleyici sözcüklerin, mahremin büyüsüne kaptırmıştır kendisini. Mahrem olana ilginin insanın fıtri bir zaafı olduğu çok iyi bilinir. Sinema sektörü de bu zaafı çok iyi kullanır. Hatta bu, sanatsal faaliyet adı altında kullanılan en temel enstrümandır. Bu sektörden bazı kimseler, eleştiri karşısında cinsel eğitim anlamında topluma faydalı olduklarını bile ileri sürebilirler. Onlara göre cinsel konularla ilgili bilgisizliğin temelinde ”mahrem" kavramının kullanılması ve bu alanın konuşulmasının güya ayıplı sayılması yatar. Oysa yapılan şeyler bilinçlendirmeyi değil tamamen eğlendirme yoluyla sulandırmayı, arsızlaştırmayı hedeflemektedir. Sonuçlarına bakarak ta yapılanları değerlendirebilirsiniz. Çiftler halinde çarşı pazar dolaşmayı seven günümüz gençlerinin, cinselliği görünür kılmayı özgürlük gibi algıladıklarını tavırlarından anlamanız zor değildir.
Büyük şehirlerimizde on yıllardır gecekondu sorunuyla paralel olarak intibak sorunları yaşanmaktadır. İntibak sorunları yaşanan gecekondudan devşirme şehir kesimlerinde altyapı sorunları hiç bitmez. Büyük şehirlerin hikayesi birer rant paylaşım hikayesidir aynı zamanda. Bugün kentsel dönüşüm olarak devam eden imar ve inşaat çalışmaları bu sürecin bir devamıdır. Büyük şehirlerdeki nüfus artışının sebepleri arasında genellikle sanayileşme, turizm, inşaat ve hizmet sektörlerinde ortaya çıkan işgücü sayılır. Ancak bu sektörlerin çoğu (hizmet sektörü gibi) bir üretime tekabül etmez. Bir ülke dışarıya satacak veya dışarıdan alacağı ürün miktarını azaltacak kadar üretim yapmadığı sürece kendi iç piyasasında dönen bir yapay ekonomiyle ayakta duramaz. Bu manada çoğunlukla hizmet sektöründe çalışan, ihracat artışı veya ithalat azalışına tekabül etmeyen işlerde çalışan şehirli insanların üretime ne kattıkları da düşündürücüdür. Milyonlarca insanı şehre toplamak akıl işi midir?..
Her insan ayrı bir dünyadır. Ama farklı dünyalar bir bilinç etrafında birleşerek bir bütünlük oluşturabilirler. İşte her şehir de böyle bir bütünlük olmalıdır. Ve her şehir ayrı bir coğrafya, ayrı bir iklim, ayrı bir öğrenme alanı olmalı. Gezen okumalı, okuyan bilmeli, tanımalı. Ne ki, gezmenin görmenin maksadı okumak, ibret almak ya da görgü edinmek değil, görmüş olmak ve gönül eğlendirmekse, böylesi ehli keyif gezmelerin adı turizmdir. Sözüm ona bacasız sanayi...
" ”Toplumlar, ileri atılım ve sıçrama dönemlerinde estetiği sadelik, yalınlık ve işlevsellik ilişkisinde arıyorlar. Buna karşın, çözülme dönemlerinde daha çok süslemecilik öne çıkıyar. Basitlik ve sadeliğe karşı, gerçek gereksinimlerin ve işlevin önüne geçen bir gösterişlilik, süslemecilik ve abartı; tüketimcilik, birlikte oluşun güzellik koşullarının yaratılmasına karşı kentsel çevrenin tasarımında bağlamsızlık, ortak bağlam yoksunluğu ve eklektisizm... Diğer yandan, günümüzün tüketimci estetiği ve tasarımı, çevre-doğa ilişkisini organik bir bütünlük, geçişlilik ilişkisi içinde değil de bir karşıtlık ilişkisi içinde ele alıyor. Bu estetik anlayış, kamusallığı ve kamusal alan yaratma kaygılarını hedefalan, günümüzün bireyci ve özelleşmeci ideolojisi ile besleniyor. ”’ . (Doç.Dr.H.ÇağatayKeskinok)
16 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.