19. Yüzyıl Osmanlı sahası Türk edebiyatının temsilcilerinden ve “Encümen-i Şuarâ” şairlerinden biri olan Osman Nevres, 1820 veya 1821 yılında Sakız’da doğmuştur.
“Encümen-i Şuara v” şairlerinden biri olan Osman Nevres 1360 hicriden sonra Encümen-i Şuara şairleri arasına girmiş bu şairler arasında Remüyyii'l-asl Osman Nevres Efendi olarak da anılmış ve yer almıştır.
Osman Nevres Efendi Aslen Rum’dur. Sekiz-dokuz yaşlarında iken satın alınarak Bağdat Valisi Laz Ali Paşa’ya takdim edildiği Laz Ali Paşa’nın himayesinde oldukça iyi bir eğitim aldığı kendisine Farsça, şiir ve inşa dersleri verildiği bilinmektedir. Laz Ali Paşa’nın himayesinde ve daha sonra valilik kitabetinde göreve başlamıştır.
Ali Paşa’nın ölümü üzerine 1846 yılında İstanbul’a giderek Hariciye Mektûbî Kalemi’ne girmiştir. Askerî Mektebler Nazırı Abdülkerim Nadir Paşa, Irak ve Hicaz Müşirliği’ne tayin olunca, Nevres’i de yanında götürür. Paşanın maiyetinde kitabet göreviyle 1848- 1858 yılları arasında Bağdat, Diyarbakır, Halep, Musul ve Kerkük’ü dolaşır. 1858 yılı Eylül ayında mütemâyiz rütbesiyle Irak ve Hicaz Orduları Muhasebeciliği’ne tayin olunarak tekrar Bağdat’a döner.
Bagdat’ta kaldığı yıllarda yerinden hiç memnun değildir. Birkaç kez İstanbul’a dönme teşebbüsünde bulunursa da bu isteği bir türlü gerçekleşmez. Bu hadise Nevres’in sinirlerini bozacaktır.
Teşebbüslerine rağmen Bağdat’tan bir türlü ayrılamaması sinirlerinin bozulmasına neden olur. 1871 yılında mesleği ile ilgili olarak hakkında çıkan şâyialar üzerine görevinden azledilir. Suçsuz olduğunu anlatmak ve ispat etmek üzere İstanbul’a gider. Nadir Paşa’nın Nisan 1872’de İkinci Ordu-yı Hümâyun Müşirliği görevine getirilmesiyle Nevres’e de Ordu Muhasebeciliği vazifesi verilerek Paşayla birlikte Şumnu’ya gönderilir. Nadir Paşa’nın Şumnu’dan ayrılarak İstanbul’a dönmesinden kısa bir süre sonra, Nevres tekrar görevinden azledilir. Bağdat’taki şayialar gerekçe gösterilerek tekrar görevden alınması şairin sinirlerini tamamen tahrip etmiş olduğundan, İstanbul’a döndüğünde yarı meczup bir haldedir. Aklî dengesinin gittikçe bozulması üzerine Haydarpaşa Hastanesi’ne yatırılır. Tedavinin olumlu sonuç vermesi üzerine Nisan 1874’te Zabtiye Nezareti Mektubculuğu görevine tayini yapılır. Ara ara rahatsızlığı tekrar nükseden şair, 10 Şubat 1876’da ölür ve cenazesi Karacaahmet Mezarlığına kaldırılır.
Namık Kemal ile tartışmaları ile bir hayli gündem işgal eden Osman Nevres’e 18 yy da olan olan Nevres-i Kadim ile karıştırılmaması için Nevres’i cedid denmiştir.
Mersiye, Destâr-ı Hayâl, Divan, Eser-i Nâdir, Külbe-i Ahzân gibi eserleri bulunan Osman Nevres, üç dilde (Türkçe, Arapça, Farsça) şiir yazmış şairlerdendir. Gazellerinde eski şairlerin yolunu izleyen Osman Nevres, daha çok şarkıları ve mersiyeleriyle tanınmıştır.
Arapça şiir yazabilen Türk şairlerinin en başta gelenlerindendir. Ziyâ Paşa’nın Harâbât’ına, en çok Farsça şiiri alınan şairlerden birisi de yine odur.
Buna rağmen Vasfi Mahir Türk Edebiyatı Tarihi adlı eserinin Nevres Maddesinde Nevres’i başarısızı bir şair olarak değerlendirir. “ Büyük şair olmadığı gibi, canlı ve alımlı bir mahiyeti de yoktur.. Asrın şiir ruhunu kavrayamayan Nevres, Vasıf’ın şiire getirdiği hava içinine giremeyerek, daha çok eski şiire dönmeüş, fakat eski şiirinde hakiki ruhunu ve üstün taraflarını idrak edememiştir. “ diye yazar.
Nevres, Tanzimat dönemi şairlerinin yanında eski edebiyatı ve şiir savunan bir şair olarak kalmış şiirde yenilğie açık olmaya çalışan bir yerde durmuştur.
Nevres, Ömrünün büyük bir kısmını İstanbul dışında geçirmiş, yıllarca Irak’ta yaşamıştır. Çok sayıda gazel yazmış olan Nevres, V. M . Kocatürk’ün görüşlerinin aksini ispat edecekmiş gibi bu yörede çok şöhret bulmuştur. Irak Türkleri arasında büyük bir şöhrete ulaşmış olan Nevres’in bazı gazelleri bu havâlide uzun hava tarzında okunur. Bâzı şiirleri de Kerkük’te tenzîle (İlâhî) formunda bestelenerek, tekke muhîtinde hâlen icrâ edilmektedir.
Tanbûrî Ali Efendi tarafından hüseynî makâmında yürük-semâî olarak bestelenen, “Senden bilirim yok bana bir fâide ey gül” ile “Kâr etmez âhım sen gülizâre” gibi şarkıları bugün bile zevkle dinlenilmektedir. Ziya Paşanın dostluğunu kazanan ve Paşa tarafından korunan şâirin divanı da yine onun marifetiyle bastırılmıştır. Namık Kemal’le aralarında bir münâkaşa meydana gelmiş, bu münakaşa daha sonra bir düşmanlık şekline dönüşerek, şâirin ölümüne kadar devam etmiştir.
Senden bilirim yok bana faide ey gül
Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül
Etsem de abestir, sitemi hara tahammül
Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül
Mısralarıyla başlayan bu şarkısı bestelenmiş şarkılarının içinde en tanınmış olanlarındandır.
ESERLERİ
Divan: Nevres’in çok sayıda şiirlerinden oluşan br divanı vardır. Divan-ı içinde Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun mesnevisinden etkilenmiş bazı kısımlar da bulunmaktadır.
Destan-ı Hayal : Genç hükümdarlar nasihta konulu eski şark hikayelerinin yer aldığı küçük bir mesenevidir.
GAZEL
Sînemde ger müessir bir dûd-ı âh olaydı
Ruh-sârıñı yakardım ger gökde mâh olayd
Evvel seniñ elinden şekvâya ben giderdim
Âlemde ‘âşıkâna bir dâd-hâh olaydı
Zülfüñ görenlerin hep bahtı siyâh olurmuş
Tek zülfünü göreydim bahtım siyâh olaydı
Olmazdı kalb-i mahzûn tâ böyle zâr u mecnûn
Çeşmiñ kılaydı efsûn zülfüñ penâh olaydı
El çekdim ey vefâsız vaslın temettu‘undan
Rûyıña bâri bende tâb-ı nigâh olaydı
Kasd eylemek rakîbe kûyuñda pek günehmiş
Ben hasmım öldüreydim koy bir gün?h olaydı
Hattıñ Habeş kuluyla alsaydı Fas diyârın
Zülfün sevâd-ı Çîne tek pâdişâh olaydı
‘Ömrüm içinde senden ger bir vefâ göreydim
Râzı idim gâmıñla ‘ömrüm tebâh olaydı
Güçmüş murâda ermek Nevres vefâ yolunda
Ey kâş kûy-ı yâre bir başka râh olaydı