Ve işte bu ayın favori kitaplarından birinin yorumunu yapıyorum. Sonunda vakit bulabildim. Seriyi çok uzun zaman önce duymuş ama bir türlü diğer kitapları toplayıp okumaya başlayamamıştım. Nihayet tamamladım ve bir kez daha neden daha önce okumadım diye kendime kızdım. Gerçekçi bir kurgu, tutkulu karakterler ve nefes kesen olaylar. Okunmasını şiddetle tavsiye ederim.
Annie babasını kaybettikten sonra hayran olduğu amcasının annesini öldürdüğüne tanık olur. Amcası tarafından sürgün edilen ve hizmetçi olarak satılan genç kızın hayatı darmadağın olmuştur. Amerika'nın vahşi doğasında Kızılderililer ile savaşan kahraman iskoç savaşçılarından bir grubun yolu Annie ile kesişir. Kızılderililer Annie'yi öldürmek üzereyken Iain MacKinnon canı pahasına öne atılıp genç kızı vahşilerin elinden kurtarır. Sınırların ve yasakların olmadığı bu savaşta hayatta kalmak imkansızken Annie günlerce hayatını kurtaran İskoç ile saklanıp güvenli bir yere ulaşmayı umar. Üstelik bu adam düşman klandandır. Birlikte geçirdikleri günlerde tatlı dokunuşlar, bakışlar, farkındalık tutkuyu ateşler. Böylesine vahşi ve siyasi olarak çöküntü yaşayan bir ortamda aşk kadar insanı savunmasız bırakan bir şey yoktur.
"Ben senin için nereyi güvenli buluyorsam oraya gideceksin."
Annie kolları arasında kasıldı. "Ben burada güvendeyim."
"Hayır, Annie. Benim hakkımda düşündüğün şeylerin çoğu doğru. Ben bir barbarım. Kalırsan yatağına girip senden bir öpücükten fazlasını almam uzun sürmez. Sen de biliyorsun. Bak, kalbin ne kadar hızlı çarpıyor! Burada kalırsan olacaklar belli."
Serinin ilk kitabı Teslimiyet'i çok sevmiştim. Hatta ileride tekrar okurum demiştim bitirince. Haliyle devam kitaplarından da beklentim yüksekti. Günahkar'a başlarken de seveceğime emindim. Eh, bu kadar emin olmamam gerekiyormuş. Zira kitabı sevmedim. Hiç sevmedim hem de.
(Devamı spoiler içerir.)
Konusunu okuyunca nefret ve düşmanlık
Son zamanlarda okuduğum tüm tarihi aşk kitapları kötü çıkınca bu sefer güvendiğim bir yazara başvurayım dedim ve soluğu Pamela Clare'nın okumaya kıyamadığım son kitabında aldım. Sonuç: Gençleştim resmen, bu kadar mı fark eder? Makul bulmadığım bir iki olay dışında kitap mis gibiydi. Aşk da, aksiyon da, dram da tam ayarında yazılmıştı. Karakterler sevilesiydi. Hani normalde erkek karakter İskoç olduğu zaman herkese olduğu gibi sevdiği kadına da sert davranır çünkü sevginin zayıflık olduğuna ve aşık olursa adamlarının onu küçümseyeceğine falan inanır ya, bu özellikteki karakterler Pamela Clare'nın kitaplarında olmuyor işte. Yazar güçlü kadınlar ve sert bir savaşçı olmasına rağmen sevdiklerine karşı kibar davranan erkekler yazıyor. Ki bu yazarı sevmemin en büyük sebeplerinden biri de bu.
Kötü tarihi aşk kitabı okuma döngümü böyle güzel bir kitapla kırdığım için mutlu, bu yazarın çevrilmiş son kitabını okuduğum için üzgünüm kısacası. Keşke yayınevleri şu yazarın kıymetini bilip diğer kitaplarını da çevirse ama nerede...