Psikeart Psikiyatri Merkezi 2006 yılında İzmit’te Kocaeli Üniversitesi Psikiyatri Anabilim dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. M.Emin Önder tarafından kurulmuştur. Halen bu merkezde tedavi ve danışmanlık hizmetleri ile eğitim etkinlikleri gerçekleştirilmektedir.
2007 yılı itibariyle Art Psikiyatri Tedavi, Eğitim, Araştırma, Yayıncılık ve Kurumsal Danışmanlık Ltd. Şti. adı altında şirketleşmiş ve hizmet yelpazemiz genişletilmiştir. 2009 yılında İstanbul’da bir şube açmıştır. Eğitim ve yayıncılık çalışmaları İstanbul’da gerçekleştirilmektedir.
Art Yayın, 2009 yılı itibariyle Psike, Psikeart ve Memlekent dergilerinin yayınlarına ve kitap yayıncılığına başlamıştır. Ayrıca Eylül 2015 itibariyle yeni yayını Psikesinema dergisi de bayilerdeki yerini almıştır.
2002 yılı itibarıyla İstanbul merkezli kurumsal-bireysel danışmanlık ve eğitim hizmetleri ile sanat ve psikiyatriyi buluşturan Psikeart Günleri etkinliklerini gerçekleştirmeye başlamıştır.
Psikeart ve Psikesinema 2018 itibarıyla çeşitli sanat kurumlarıyla işbirlikleri ile çeşitlik sanat etkinlikleri yürütmeye devam etmektedir.
Senin içinde bir deli var. Senin bu derdin bir delinin hallerinden ibaret: seni titretiyor,terletiyor, ürkütüyor, korkutuyor ve bundan besleniyor. Sana düşen, bir deliden kurtulmak için ona rağmen hayatına devam etmektir.
Başkalarının benzer özelliklerine gülmek kişinin kendi benzer kaygılarını yok sayması, gizlemesi ve yenmesi için işe yarar bir yöntemdir. Kişiler başkalarında en çok kendilerinde de var olan ama gizlemek gerektiğine inandıkları duyguları gördüklerinde gülerler; çünkü bu hem rahatlatıcıdır hem de bir üstünluk ve kontrol duygusu yaratır.
Önyargıyı muhteşem şekilde anlatan bir yazı.
"SEKSSİZLİK"
¶¶Günaha bulaşmadan kadın ya da erkek olunmuyor bu âlemde hekimbaşı. Bulaşmaya da değmiyor. Aslında yapmamız gereken hormonlarımızı görmezden gelmekti. Yapamadık; evdeki “vitrin”de Lacan vardı da biz mi okumadık? Cennetten zaten kovulmuştuk, cehennemde yer yoktu.
İnsan soyunun gerçek ahlaki sınavı, onun merhametine bırakılmış olan hayvanlara davranışında gizlidir ve bu konuda insan soyu temel bir yenilgi yaşamıştır. O kadar temel bir yenilgidir ki bu, diğer tüm yenilgiler kaynağını buradan alır.
Psikeart, adet olduğu üzere önce seçtiği duygunun biyolojik temellerini anlatan makalelerle giriş yapmış. Elbette altyapı olmadan tamamıyla anlamak mümkün değil. Fakat yine de okuma zevkinden kayıp olmuyor. Korkmanın her türlü alanı sorgulanmış. Aslında korkunun hayatta kalabilmek için gerekli olduğunu öğrenmem de işime geldi. Korkak değilmişim, diye sokaklarda dolanasım geldi. Meğer bütün marifet Amigdala'nınmış. Ve tabi ki yaverlerinin. Hatta korkmamak bir hastalıkmış: Klüver-Bucy Sendromu. Temporal lobun ön bölgeleri harap olduğunda korkusuzluk hastalığı peydahlanırmış. Korkuyu kusur sanma devri kapandığına göre, aşılamayan yegane korkunun ölüm olduğunu da bildiğime göre, yani bütün memleket, dünya, gelmişi, geçmişi, psikanalisti, avukatı, annesi, babası vesaire, herkesler ölümden korktuğuna göre ( toplu korku insanı rahatlatıyor) kalan 32 sayfayı da kahve eşliğinde deşelemeye devam edebilirim.
Not: Sayfalar parlıyor ya tilt oluyorum. Kuşe kağıt tedavülden kalksın arkadaş.
#59526474
simone de beauvoir'nın sade'ı yakmalı mı? eseriyle birlikte okuma yaptığım sayısı oldu. biraz kıyas gibi olacak ancak malesef kuram ve analiz konularında oldukça yetersiziz. sadizm üzerine çıkmış olan 54. sayısında sadizmin babası sade'dan çok sadizm teriminin kendisi ele alınmış ve psikopatlık olgusuyla sadistlik olgusu oldukça karıştırılmış görünüyor. yani kadına yönelik şiddet bile sadizmle ilişkilendirilmiş. gülmedim değil. sadizmi daha kuramsal ve hazsal bir boyutta değerlendirmesini beklerdim. çünkü yapısı bu. ancak sokaktaki anlamıyla ele alındığını gördüm. yine de kısmen tatmin edici paragraflar vardı ancak genel hatlarıyla birbirini tekrar eden ve indirgenmiş bir yaklaşım gördüm derginin bu sayısında. farkındayım biraz yere çaldım dergiyi ancak bir yanda başlı başına beauvoir'nın analizi diğer yanda bir kaç isimin derinleşememiş analizleri.
dergide pınar üretmen'in makalesi oldukça iyiydi. bunu da özellikle belirtmeliyim. kötünün estetiği üzerinden çok iyi anlatmış sadizmi.
Derler ki; sınırlar ne ve kim olduğumuzu anlatır bizlere. Derler ki sınırlarımız bizi yalıtmaz, bizi dışarıdaki dünyaya bağlar. Bazılarının sınırları keskin ve net. Ama bazılarının içinde bir kimsesizlik bir boşluk, bir gariplik var. Bazılarının içi güçlü bir benle sessiz ve sakin, bazılarının içi boşluk, doluluk içinde boşluk, karmaşa, neredeyim,