Epik şair Panyasis'in hikayesindeki anlatımdan yola çıkan Apollodoros'a baktığımızda, Adonis'in annesi Smyrna, kendi babasına karşı konulmaz bir ilgi duyuyordu ve çok geçmeden onun çocuğuna hamile kaldı. Babası, gece birlikte olduğu kişinin aslında Smyrna olduğunu öğrendiğinde kılıcını çekti, Smyrna kaçtı ve o da onun peşine düştü. Smyrna tam yakalanmak üzereyken görünmez olabilmek için tanrılara yakardı; tanrılar ona acıdı ve onu bir mür ağacına (Smyrna aynı zamanda mersin ağacıdır) dönüştürdü. On ay sonra ağaç ortadan ikiye ayrıldı ve Adonis de bu şekilde doğdu.
Mitin karşına çıkan modern zorluklardan biri de onun bilimsel geçerliliğinin olup olmamasıdır. Yaratılış, gerçekten de, Tekvin'de (l:l-2:4a) geçen ilk iki hikayede denildiği gibi, sadece altı günde mi gerçekleşti? Tüm dünyayı saran bir tufan oldu mu? Dünyanın yaşının sadece altı ya da yedi bin yıl olduğu doğru mu? Mısırlılar üzerine on bela gerçekten de gönderilmiş olabilir mi? Bilimsel eleştiriler karşısında duran en çekincesiz savunma, kutsal metinlerin doğru kabul edilmesidir; en nihayetinde, Tevrat'ı Hz. Musa'ya gönderen Tanrı'nın kendisidir. "Yaratılışçılık" olarak da bilinen bu duruşun avunmasında, yaratılışın altı gün sürdüğü söylenirken aslında gün sözünün devir gibi anlaşılması gerektiği gibi yorum değişikliklerine başvurulur. Yaratılışçılık, farklı türlerin aynı anda ortaya çıkmadığını ve türlerin çok uzun süren dönemlerde birbirlerinden evrildiğini iddia eden Darwin'in Türlerin Kökeni (1859) adlı çalışmasına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Şaşırtıcı olan ise, yaratılışçıların kutsal metinde geçen yaratılışla ilgili çözümlemelerinde, zaman içinde daha da artan, kelimesi kelimesine ele alış tarzlarından ödün vermemeleriydi.
“Toplumun üyeleri, uymaları beklenen kuralların uzun bir zaman önce saygın ataları tarafından konulduğuna inanırlar ve bunun gerçekten böyle olup olmadığının da pek bir önemi yoktur. “