bir okunaksız meram
durduğum fotoğrafın baktığı pencereden
hayata ve ölüme cümleler kuruyorum
âh sözcükler evlerin afacan çocukları
sessizlik iğreti odalar tenha
dudağımın kıyısında boy veren siyah bir gül
nasıl ki tanımlamak mümkün belki bir aşkı
yürek söküklerinden hâyâl kırıklarından
çıkıp imlâsı sararmış cılız öykülerimden
yüzümün körfezine kaçıncı dökülüşüm
ülkesiz kuş mevsimi, bir okunaksız meram
aklımda düşüncenin uykusuz ağaçları
savunmasız, yaralı kurşunlanmış atları
müphem mahkemelerin, eşsiz ön yargıların
hangi limana indirsem omzuma binen yükü
kaç tekrar geçmeliyim anlamlar sayfasından
bir kez olsun görülmedi başladığım üstelik
konuşmaya elifsiz, kitaba ortasından
...
çocukluğum, tırmandığım dut ağaçları
sınıflar, ofisler ve birkaç kitap, filan
arkadaşlar, kavuşmalar, ayrılıklar elbette
kısacık bir öyküden başka nedir ki insan
var sayılmıyor ne ki, fotoğrafı olmayan
bu gidişle bakarsın, keder de belgelenir
üzerine bir yaprak gibi düştüğüm nehir
ey hayat, görkemli unutkanlığım