Ondört asır evvel, yine bir böyle geceydi,
Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lâkin o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler;
Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi!
Nerden görecekler? Göremezlerdi tabî'î:
Bir kere, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi;
Bir kere de, ma'mure-i dünyâ, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zemînin
Salgındı, bugün Şark'ı yıkan, tefrika derdi.
Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada kurtardı insanlığı o ma'sum,
Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi!
Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;
Zulmün ki, zevâl akılına gelmezdi, geberdi!
Âlemlere, rahmetti, evet, Şer'-i mübîni,
Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi.
Dünya neye sâhipse, onun vergisidir hep;
Medyûn ona cem'iyyeti, medyûn ona ferdi.
Medyûndur o ma'sûma bütün bir beşeriyyet...
Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.
Ve Hamza da Vahşi'nin elinden şehadeti içer. Arkadan yaklaşır Vahşi... Elindeki kısa mızrağı tam da Hamzanın kasığına gömer. Hamza bir an için üç ayak üstünde durur gibi olur ve sonra yıkılır. Vahşi, Hamzanın burnunu, kulaklarını, dudaklarını keser, gözlerini oyar ve hepsini bir ipe dizip gerdanlık yapar. Hind'e hediye eder.
Hamza şehid, Vahşi hür olur.
Yirmi üç sene sürmüş olan, o bütün zamanların altın diliminde, Allah'ın Elçisi için Taif'ten sonra günlerin en acısı, o gün, Uhud Günü olur...
“O`nun aşkı açığa çıkınca, O`ndan başka ne var ne yok hepsini sildi süpürdü; Kendi dışındakilerden eser bırakmadı. Bu şekilde ancak Bir kaldı. Zaten o da Bir idi. Bir, yine Bir kaldı.”
Bayezid-i Bistâmî
“Kim ALLAH`a karşı saygılı olursa, ALLAH ona bir çıkış yolu gösterir ve hiç hesaba katmadığı bir yerden onu rızıklandırır. Kim ALLAH`a güvenip dayanırsa O, kendisine yeter."
(Talak, 2-3)