Merhaba, Seer ben. Gerçek ismim Seher Öztürk ama yayın dünyasında SEER olarak yer almak istediğim isim bu. Üniversite yıllarımda sevdiğim bir arkadaşım ismimi bu şekilde telaffuz ederdi. Bendeki yerinden olsa gerek sevdim. Sonrasında İngilizcede sır, gizem, büyülü anlamlarına geldiğini öğrendim. Bu ismi daha çok sevmeme neden oldu çünkü yazma gizemli, büyülü içinde bir sürü sır barındıran bir eylem.
1982 Ankara doğumluyum. Gazi Üniversitesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Öğretmenliği mezunuyum. Öğretmenlik mesleğimi severek ve tutkuyla yapıyorum. Tutkuyla bağlandığım bir diğer durum ise yazmak. Yazmayı sadece tutku kelimesi ile anlatabilirim çünkü tüm aşamalarıyla meşakkatli bir süreç. Bu güçlü duyguyu taşımak benim yazarken en büyük dayanağım.
Çıkış yaptığım alan yetişkin kurgu ama yazmamı tetikleyen durum sosyal olaylar olduğu için gençlere, alanımla ilgili çocukluklara ve bebeklere hitap eden kitaplarda gelecek. Sosyal alan bir bütün bazı zamanlar oğlumla yaşadığımız keyifli, ilginç, zor zamanlar bazen aile hayatımla bazen de arkadaşlarımla yaşadığım anlar zihnimde bir sürü gizemli, sır dolu, büyülü, macera dolu kurguların oluşmasına sebep oluyor. Bunu kontrol edemiyorum. Bilgisayar ekranında açılan sayfalar gibi… Çoğu zaman gelen fikirleri baskılıyorum ama bazıları kendilerini yazmam için zorluyor. Eserlerimin doğum süreci böyle.
Eserlerimden bahsedecek olursam;
Şuan hayat bulan bir sürü eserimin yansıra satışa sunulan tek eserim var. Bu eserimde “Gerçekten aşk var mı?”, “Her insan neden aşkı deneyimleyemiyor?” sorularına odaklanmıştım. Araştırmalarımda bir Amerikalı bilim insanının bu konuda ortaya koyduğu teori ışık tuttu. Aşk hemen hemen hepimizin hem de kolaylıkla fikir yürüttüğü bir konudur ama bu konudaki bilimsel yaklaşımı hepimiz merak ederiz. Benim bu eserimi alanda yazılmış romanlardan ayıran ve onu eşsiz kılan tarafı da bu. Bu teori ekseninde kurgulamam.
Kitapta ellili yaşlarına kadar yaşadığı ilişkilerde aşka ve sevgiye inancını kaybeden kadınların tek derdinin erkeklerin parası ve makamı olduğuna inanan showman ile aşktan gözü kör olmuş, tek derdi sevdiği adamla mutlu hayat sürmek olan ve kendini, tüm emeklerini yayınevi sahibi adama adayan onunla evlilik hayalleri kuran Ayşegül’ün hikayesi anlatılıyor. Ayşegül’ün aşka olan inancı sarsılırken Demir’in ise aşka olan bakışı nasıl ve neden değişti? Teoriden haberi olmayan iki insanın yolları aşk teorisinin gerçekliğinde nasıl kesişti?
Gerçekten herkes aşık olabilir mi?