"...bugünkü haliyle teknolojik gelişmelerin mekan düzenlemelerine yansıması daha çok güç gösterisi açısından değerlendirilmelidir. Bu bir bakıma günümüz mimarisinde insani ölçülerin değil, teknolojik imkanların öne çıkarıldığı anlamına gelmektedir. Öyle ki, artık mimarlar binanın insan ihtiyaçlarına en uygununu, insani ölçülere en yakınını değil, en büyüğünü, en gelişmişini, en yükseğini yapabilmek için yarışır olmuşlardır. Hatta bunun ülkeler arası bir itibar konusu haline geldiği bile söylenebilir. Sizce, Mega Kule
(560 m. 1 20 katlı -Avustralya) Şanghay Dünya Finans Merkezi (95 katlı 460 m.-Çin) Petronas İkiz Kuleleri (452 m.-Malezya) Sears Tower (443 m.-Chicago ABD) Eyfel Kulesi (320 m.) Monparnas (60 katlı-Fransa) ve Mersin'deki Metropol İş hanı(52 katlı-Dünyanın en yüksek
betonarmesi) başka bir şeyle açıklanabilir mi?..."
"Günümüzden yaklaşık 1 50 yıl önce döneminin ünlü yazar, sanatçı ve eleştirmenlerinden İngiliz John Ruskin, Sanayi Devrimi'nden sonra yapılara hakim olmaya başlayan tekdüzeliği eleştirirken şöyle diyordu: "Mimarlarınıza hep aynı şeyi yeniden yeniden yaptırıyorsunuz ve bunun sizi etkileyeceğini sanıyorsunuz."
Ona göre kültürel bir bütünlük olan şehir, canlı bir organizma gibi düşünülmeli ve güzellik, adeta birbirinin tekrarı · olan simetrik yapılarda değil, çeşitlilikte aranmalıydı. Mimariyi "herkesin öğrenmesi gereken bir sanat" diye niteleyen Ruskin, bu çeşitliliğin sağlanması için de geleneksel mimarinin duygusal iklimine iyi bakılımasını istiyordu..."