Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Şerafettin Yamaner

8.8/10
4 Kişi
11
Okunma
0
Beğeni
1.006
Görüntülenme

Şerafettin Yamaner Gönderileri

Şerafettin Yamaner kitaplarını, Şerafettin Yamaner sözleri ve alıntılarını, Şerafettin Yamaner yazarlarını, Şerafettin Yamaner yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ulusal Dil
Aynı dili konuşan insanlar arasında açıklanması zor duygusal bir bağ vardır. Bu bağ, ulusun oluşumunda ve devamında etkin ve birleştirici bir rol oynamaktadır. Atatürk, 1930 yılında, Adana’da, “Ulusallığın çok belirgin niteliklerinden birisi dildir. Türk ulusundanım diyen, her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan, Türk kültürüne, topluluğuna, bağlılığını iddia ederse, buna inanmak doğru olmaz.” diyerek, dilin ulusallık işlevini vurgulamıştır. Atatürk’ün dil konusundaki bu tavrını, onun, ülkedeki Türk unsurunu ayrıcalıklı bir grup olarak gördüğü şeklinde yorumlamak doğru olmaz. Onun bu tutumunu, o yıllarda dış kaynaklı yanlış ve temelsiz, siyasi ve ideolojik yönlendirmelere karşı toplumun birlik ve beraberliğini ulusal bir temelde sağlamaya yönelik bir girişim olarak nitelemek gerek.
TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM YAYINLARIKitabı okudu
Cumhuriyet yöneticileri, ulusallığı esas alan yeni bir toplumsal kimlik oluşturmak amacındaydılar. Ancak özgün Türk kültürünün pek çok öğeleri İslam ağırlıklı karma Osmanlı kültürü içinde kaybolup gitmişti. Soruna çözüm, ancak temele inerek, geçmiş kültürle köklü ve derin bağları olan öğeleri tekrar ortaya çıkarmakla getirebilirdi. Ulusal kimliğe temel yapılmak üzere ortaya çıkarılması düşünülen öğeler “dil” ve “tarih” idi. Atatürk, “milli bilincin ayakta kalabilmesi için dil ve tarih uğrunda çalışmaya mecburuz,” diyerek bunun bir zorunluluk olduğunu ifade etmiştir.
TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
Atatürk Batı’yı önemsiyor, Anadolu’ya sahip çıkmak istiyor, Orta Asya’yı unutmuyor, İslam’ın ulusal Türk kültürünün bir öğesi olmasını da yadsımıyordu. Atatürk’ün, Batı uygarlığı ile Orta Asya Türk kültürü arasında bir yakınlaşma, hatta özdeşlik araması, 1930’lu yıllarda Batı’dan gelen tarihi ve kültürel küçümsemelere karşı bir tepki idi. Bu, Atatürk’ün Türk kültürünün üstünlüğünü kanıtlamak için başvurduğu bir yöntemdi. Bu yöntem, bazen bilimsellikten uzak bir görünüm almış olsa da, Türk kültürünün esas kaynağına inerek, Türk kimliğinin oluşturulmasında etkili bir araç olmuştur.
TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM YAYINLARIKitabı okudu
Atatürk de, başlangıçta (1921), kültür değişimleri sürecinde, Doğu’dan ve Batı’dan gelen bütün etkilerden tamamen uzak ve ulusal karakterimiz ve tarihimizle uyumlu bir kültür ileri sürmesine rağmen temelde “kültür sentezci” idi. Çünkü, yanlı ve tek bir görüşe ağırlık veren kültür ile oluşturulmak istenen kimliğin “ırkçı” bir görünüm alması mümkündür.
TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM YAYINLARIKitabı okudu
Cumhuriyet Dönemine kalan Türk kültürü sentezi, Türk-İslam bileşkesinin Batı’dan yapılan kurumsal alıntılar ile biçimlenen Osmanlı kültürü idi. Bu sentezde “yerel kültür unsurları” söz konusu değildir. Türklük ise, İslamlık ve Osmanlılık içinde eritilmiştir. Yapılması gereken ulusallıktan uzak bu görünüme ulusal bir nitelik vermekti. Bu da yeni bir kültür sentezini gerektiriyordu. Türk toplumunun tarihi geçmişi ve kültürel birikimi böyle bir sentez için elverişli öğelere sahipti.
TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM YAYINLARIKitabı okudu
Yaşayan Anadolu, Türkmenler, İslam’ın yaygınlığı, Türklerin egemenliği, en az bin yıl sürüp giden Batı etkisi, tartışılması bile mümkün olmayan tarihi gerçeklerdir. Bu nedenle, Türk kültürünü herhangi tek bir temele oturtmak zordur. Bütün kültürler gibi Türk kültürü de bir sentezdir.
TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
Doğu-Batı Sentezi Kültür Modeli
Peyami Safa, “Aramızda müfritler müstesna, hepimiz hem Doğulu hem de Batılıyız. Doğu-Batı sentezi bizim, yani bütün insanların tarih ve ruh yapısı, kaderimizdir... İnsan, bütünlüğünü ve tamlığını ancak bu sentezde bulabilir.” diyerek, bu senteze evrensel bir nitelik vermektedir. Bu sentez, aşırı ya da köktenci Batıcılar gibi Türk kültürünün diğer kaynaklarını yok saymamaktadır. Peyami Safa ayrıca, Türkiye’de Doğu ve Batı uygarlıkları arasındaki terkibin tarih ve coğrafya arasındaki sıkı münasebetten doğan bir zorunluluk olduğunu da belirtmektedir.
TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM YAYINLARIKitabı okudu
Tarih kökleri Asya da ve İslam’da olsa bile Türklerin gözü hep Batı’da ve Batı’ya doğru olmuştur.* Haçlılar ile savaşırken Batı’yı tanımışlar, Akdeniz ve Ege kıyılarındaki kent yaşamlarında Batı kültürünün etkisinde kalmışlardır. Üzerinde yaşadıkları Anadolu yarımadası da, Batı (İyonya-Roma-Hıristiyan) kültür kaynağının alanıdır. Selçuklu ve Osmanlı’nın Anadolu’da bulduğu kültür mirası da Batı’nın İyon-Roma mirasıyla ortaktır. Öte yandan Türklerin benimsedikleri ve yaygınlık kazanmasında büyük rol oynadıkları İslam dini de, aslında Helen-Suriye kültür kökenine bağlı Hıristiyanlık ile dinsel bir bağ oluşturmaktadır.** *Atatürk, 1923 yılında, “... Vücutlarımız Doğu’da ise düşüncelerimiz Batı’ya yönelik kalmıştır.” demiştir. **Toynbee, Tarih Bilinci, Cilt I, s.75 Öte yandan, her iki dinin kurucusu da aynı Tanrının elçileridir ve kurdukları dinin kuralları da aynı Tanrı tarafından belirlenmiştir.
TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM YAYINLARIKitabı okudu
Anadolu’da yaşayan Rum asıllı insanların yarattığı ve büyük çoğunlukla Türk ezgilerini taşıyan “Rambetika” adlı müzik türü, bu kültür ortaklığının bir boyutunu göstermektedir. Bu müzik türü, Anadolu’da doğmuş ve Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Türkiye’den göç eden Rumlar tarafından Yunanistan’a götürülmüştür. (“Rembetika” adlı filmden).
TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM YAYINLARIKitabı okudu
Güzel sanatların yazınsal, görsel ve işitsel alanlarında da önceki dönemlerle kıyaslanmayacak ölçüde atılımlar ile, “Bir gün Türkiye’de de opera ve bale oynayacaktır,” diyen Atatürk’ün düşü gerçekleşmiştir.
TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM YAYINLARIKitabı okudu
94 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.