1955 yılında Ankara’da doğdu. İlk, orta, lise öğrenimini TED Ankara Koleji’nde, üniversite öğrenimini Queens College of New York’ta, yüksek lisansını New School for Social Research’de (New York), doktorasını ise Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde tamamladı. YÖK tarafından asistanlık görevinden uzaklaştırıldı; dava açıp kazandı ama göreve dönme hakkını kazandığı gün istifa ederek akademik kariyerine son verdi.
Gazeteciliğe başladı. Sırasıyla Yeni Gündem dergisi, Güneş, Cumhuriyet, Hürriyet, tekrar Güneş, tekrar Hürriyet gazetesinde çalıştı.
15 Mart: İlk seansımızı yaptık. Hastadan seks yaşamını anlatmasını istedim. Bir anda dünyanın karşı karşıya kaldığı politik sorunlardan, insanı hızla öldüren salgın hastalıklardan, Yalan Rüzgarı dizisinin gizli anlamından bahsetmeye başladı.
Susmayacak gibiydi. Bir ara onu durdurarak, "Soruyu duymadın galiba seks yaşamının nasıl olduğunu anlat demiştim" uyarısını yaptım. Sustu. 30-40 saniye kadar sµratıma baktıktan sonra "Bütün bu cinselliği etkileyici koşulları bilmeden seksüel yaşamımı nasıl anlıyacaksın, biraz sabret" dedi.
Yarım kalmış teorik çalışmam ile ilgili dosya (ben bir göstergebilimciyim. Bunun ne anlama geldiğini sormayın çünkü göstergebilimin anlamı üzerine okuduğum kitapların hiçbirisini anlamamış durumdayım. Yapmakta olduğum çalışma o kadar tuhaf bir konu ile ilgili ki ona ancak "göstergebilim yapıyorum" diyerek saygınlık kazandırabileceğimi düşünüyorum. Bilmem haberiniz var mı ama insanlar büyük tuvaletlerini yaptıktan sonra altlarını kağıtla silerler. Kendimden ve konuştuğum bir çok kişiden biliyorum ki alt silindikten sonra da her insan kağıdı açar ve sildiği maddeye bakar. Şimdi bunun mutlaka derin bir anlamı olması gerekiyor. Bunu bulmak için · yola çıktım.
Yaptığım iş manasız değil. Çünkü Umberto Eco da böyle manasız şeylerle uğraşıyor ve herkes ona "deha" diyor.
balzac Türk kahvesi içerdi günde ortalama 50 adet içtiği biliniyor sürekli parasızlık çektiği için tamamen boş olan bir evde mobilyasız yaşardı
hayalinde parası olsaydı evini nasıl döşeyeceğini kurmuştu
evin çeşitli yerlerine yapabilseydi o noktaya koyacağı mobilyanın adını yazıp asmıştı mesela salon duvarında şöyle yazılar bulunuyordu ‘şömine’ ‘büyük bir ressam tarafından çizilmiş bir resim’ ve ‘kütüphane’ gibi diğer tüm odalarda da oraya yakışacağını düşündüğü eşyanın isimleri duvarda asılıydı
Yaşadığımız ülke öyle bir hale gelmiş ki, artık herkes 'öteki'nden söz etmeye başladı. Daha güzel ve iyi niyetlerle dolu bir ülke özlemi bu.Yazarının anlattığı şeylere ek olarak söylenmesi gerekenleri de hesaba katarsak, gerçekten okunacak kitap. Bakalım bizdeki Türkiye ile haldeki Türkiye arasında ne fark var?
daha önce "içimdeki budala" adlı kitabını keyifle okumuştum,
sanattan siyasete, edebiyattan müziğe farklı konularda kaleme alınmış yazılardan oluşuyordu
"serdaramus" kitabı ise,
bir zamanlar bir gazetede yayınlanan hafta sonu makalelerinden müteşekkil
beğeneni kadar beğenmeyeninin de olacağı cinsten yazılar bunlar,
tatilde rahatlıkla okunabilecek bir kitap,
amerikan tarzı mizah anlayışıyla derlenmiş,
charles bukowski esintileri ihtiva ediyor,
başka bir kitabını daha temin edecek olsam,
okur muyum?
büyük bir zevkle...
Yazarı tanıdığım için kitap okumaya niyetlendim ve okudum. Ama ben daha ciddi bir kitap olmasını beklerdim. Fazlasıyla cinsel içerik kullanılarak hazırlanmış. Maalesef başarılı bir çalışma olmamış. Edebi bir değeri yok.