Ocak 2018'de Zebra Yayınlarından çıkarılan Serkan Oklay'ın yazdığı bir roman 'Sığınak Defteri'.. Birbirini çok seven Melih ile Feray'ın aşklarına dair ne bedel ödediklerine dair çarpıcı hayat öykülerini sıkılmadan okudum.
Bir babanın oğluna emanet ettiği bir defterle kitabın öyküsü başlar. Babasının sır küpü olan siyah kaplı bu defterinin içinde yazılan; anıları, duyguları ve sırlarını paylaştığı bu sığınak arşivi okuyucuyu kendine çekmekte. İnançsızlık batağına saplanmış bir adamın çaresizliğinin hâl ve durumları öncelikle iyi resmedilmiş kitapta.
Sonrasında Allah'ı bulmak istemesi, maddi durumu iyi olmasına rağmen dünya karanlığından bir çıkış yolunu aramasına da şahit oluyoruz. Melih ile Feray'ın çıkarsız sevdasını okurken kitabın akışı içerisinde onlarla duygusal bağ kuran Edina, Brian, Thiesa ve Harşa'nın ibretlik yaşam öykülerine de değinilmiş. Kitabın o bölümleri en fazla sevdiğim yerleri oldu. Gerçekten ilgi çekiciydi.
Kitabın final bölümünde hikayenin akışı bir anda tam tersine dönüyor. Fazla 'ipucu' vermemek adına eseri merak edip okumak isteyenlere yazdığım inceleme bir girizgâh olur umarım. İyi okumalar herkese..
Kötü olan her şeyi unutmak istiyorduk, fakat olmuyordu. Kalbimizin derinliklerinde bir yerde hissettiğimiz o sızı çok mutlu olduğumuz o günlerde bile bize endişe veriyordu.
Hayat, çocukken bir çift kanat verip uçmayı öğretirken, büyüdüğümüzde o kanatları kesip yeryüzüne dönmemizi, artık ayaklarımızı bastığımız toprağa ise hayallerimizle birlikte sevdiklerimizi de gömmemizi istiyordu.
Bilmem hangi profesör tarafından isimlendirilmiş benzer psikolojik hastalıklar, bilimsel kitaplar, gideceğim doktorlar, hiçbiri tam olarak neler yaşadığımı, neler kaybettiğimi bilemeyecek!
Gözyaşlarım ile kör edeceğim gözlerimi... Ben acının vücutta şekil bulmuş hâliyim... En derin ihanetlerin yalancı tellalı, en ağır yalnızlığın ebedî hamalıyım…
Ben ömrüm boyunca belki de hiçbir zaman mutlu olmayacağım... Haklı sebepler sunmadan, sadece kederi sevdiğim için mutsuzluğu tercih edip, köşeme çekileceğim... Ben yalnız öleceğim...
Yaşam denen döngünün içinde tek başımıza savrulmaya öyle alışmıştık ki, artık başkalarını göremeyecek kadar kör olmuş, gözleri tamamen açık, fakat karanlığın içinde el yordamıyla hareket etmeye çalışan canlılara dönüşmüştük.
Doktorun arkasından bakarken ağzından çıkan o kelimeyi söylemenin onun için ne kadar kolay olduğunu düşündüm. Kaybedebiliriz... Bazı kelimelerin kişilere göre telaffuzu ne kadar kolay ve zor.