Arnavutköy Amerikan Kız Koleji'ni bitirdi. Gençliği boyunca Türkiye'nin resmi eğitimli ilk kadın fotoğrafçısı olan Yıldız Moran ile çalıştı. 1964 yılından beri çeviri, 1975'ten beri gazetecilik, 1984 yılından beri de sinema eleştirmenliği yapıyor. İlk sinema yazısı 1984 Film Festivali'nde 'Ve Gemi Gidiyor' (Fellini) adlı bir film içindi. O yazıyı da işten atılma tehdidiyle, Enis Batur'un zorlamasıyla yazdı.
Türkiye'nin ilk kadın sinema eleştirmeni olan Okyay'ın yeri, "Bilge Olgaç Başarı Ödülü" aldığı Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali tarafından "1984 yılından beri sinema üzerine yazan, bu alanda pek çok kadın yazara da öncülük eden içten kalemiyle sinema yazarlığına yeni bir soluk getiren Sevin Okyay" olarak tanımlandı.
Politika muhabiri olarak başladığı gazeteciliği köşe yazarı olarak sürdüren Okyay geniş eleştirmenlik yelpazesiyle de ilgi çekti "sinema", "edebiyat", "caz" ve "spor". Okyay ayrıca gündelik hayat kültürü üzerine denemeler de yazmaktadır. Pek çok gazete ve dergide yazan Okyay halen Milliyet Sanat ve Peyniraltı Edebiyatı dergilerinde yazmaktadır.
Soğuk çok kötü, insanları öldürüyor. Donuyorsun.
Ama insan donarken donmaktan korkmaz hiç. Olsun der, ilişmeyin, gidin. Size ne, donarsam donarım. Çok güzel bir uyumak gibi. Yavaş yavaş damarlarına yayılır, kanla beraber. Önce çok korkarsın, koşmaya, yetişmeye, geride kalmamaya çalışırsın. Önde gidenleri yakalamalı dersin. Sonra bir de bakarsın ki, zaten gidemiyorsun. Olduğun yere çökersin. Kızgın güneşin altında gölgeli bir ağaç altı bulmuş gibisindir. Hani, sırtını da ağacın gövdesine dayamışsın sanki. Bir rahatlar insan, bir rahatlar. Hiç sorunu kalmaz. Öleceğine pek inanmaz ama, ölse de ne gam. Ne hoş bir uyuşukluk, ne tatlı bir uyku. Bunlardan insana kötülük gelmez ki. İşte burda uyuyorum, sonra kalkıp gelirim. Donmam, donmam.
Donarsam da donarım, size ne?
İnsanların bir kısmını içlerindeki sevgi, bir kısmını ise içlerindeki nefret büyütüyor. Bunun sadece hayvan sevgisiyle ilgisi olmadığını, felsefenin temel sorunlarından biri olduğunu çok sonra öğrenecektim.
Altay Öktem, Hayvan Değil, Arkadaş
İçinde yaşadığımız doğa bize tepki verdiği zaman büyüleyici bir hal alır. Bir kuşun bize seslenmesi, köpeğin öfkeye kapılması, kedinin umursamaz davranışları bizi sıkıcı hayatımızdan kurtarır.
Faruk Duman, Hayvanlar Hakkında
O vakit kitaba girmesini bir tek ben biliyordum. Sonra herkes girip çıkmaya başlamış. Dingo'nun ahırı gibi. Ayıp, biliyorum ama, ne yapalım. Öyle. Ben de başka kitaba girmedim zaten. Belki birazcık Cyrano'ya.
Tam da bir direnişin vaktindeyiz Meri;
Kirpiklerimden gözükmeyen puslu hatıralar,
Saçlarımın arasından geçen rüzgarlar,
Dudağımdan çıkan bir kaç okkalı ağıt,
Ve "Gözümden düşüp ölen insanlar."
Emirhan Ç.
İnsan benim gibi 'Kedici' olunca bu tarz kitapları gözden kaçırmıyor. Çağdaş edebiyatımızın yazarlarının hayvanlarla olan ilişkilerine bir göz atıyoruz. Ayrıca Neyzen Tevfik, Nazım Hikmet, Nurullah Ataç, Tevfik Fikret, Bilge Karasu, Fikret Otyam gibi değerli yazarlarımızın hayvanlarla ilgili enteresan olaylarını okumak büyük bir zevk doğrusu. Hayvanlarla yaşanmışlıklar, koşulsuz sevgi ve bağlılık, acı-tatlı hatıralarla örülü bu gerçek yaşam öykülerini okumanızı tavsiye ederim.
Kitapta farklı yazarların ağzından küçük hayvan hikayeleri var. Kimisi sevimli kedisiyle olan bir anısını unutamaz, kimisi evine bir süreliğine gelen muhabbet kuşunu..
Hayvanlarla geçirdiğimiz vakitler hayatımızı daha anlamlı kılar, dünyada sadece biz insanoğlunun varolmadığını farkederiz.
.
Küçük patileriyle peşimizden ayrılmayan bir kedinin bakışı içimizi ısıtır.
Muhabbet kuşu sürekli gevezelik yaparak yalnızlığımızı unutturur.
Sadakatin ne olduğunu anlarız her daim yanımızda olan köpeğimizle.
Bazen de bambaşka hayvanlarda bambaşka hikayeler buluruz.
.
En sevdiğim
Murat Batmankaya 'nın Tuanası oldu.
Herkes hayatının en az bir döneminde hayvanlarla yaşamalı..
.
Kitap: 4
Kapak: 9
Kitabı içinde şavkar Altınel,murat gulsoy ve Murat Menteş olduğu için aldım ve gerçekten en iyi yazılar da onlara aitti diyebilirim. Diğer yazıların büyük bölümü ya 444 kelime sınırına takılarak ya da yazarların büyük kısmınin çevirmen olması nedeniyle biraz daha bilgi verici ya da bir lise ödevini yerine getirir gibiydi.
Yine de bir fotoğrafa bakarak yazı yazmak hele de 444 kelime ile sınırlı tutarak meramını analtmak kolay olmasa gerek. Atıştırmalık bir kitap desek çok ayıp etmiş olur muyuz acaba ?