Herkese merhaba, nasılsınız? Ben çok iyiyim. Mayıs ayının başında okuduğum kitabın yorumunu ancak yazabildim. Bazı kitapların zamanı var gibi geliyor bana. Bitirince böyle biraz sindirmem gerekti sanki.
Sibel Gündüz kaleminden #sarmaşık kitabının yorumuyla geldim. Hem de ne kitap demek istiyorum öncelikle. Kitap 443 sayfadan oluşuyor. Biraz kalın gibi gözükse de hikayesi ile sizi kendine bağlayan bir kitap. Konu olarak dram türünde diyebiliriz. Romantik güzel sahneleri de yok değil. Fakat ben kitap boyunca Eylül’e baya baya ağladım. Sonra Savaş’a da ağladım. Sanırım başından sonuna kadar ağladığım bir kitap oldu. Böyle içine çeken ve karakter ile aynı duyguyu yaşatan bir kitaptı. Dram diyoruz ama sizi sıkacak bir kitap değil böyle boğucu kitaplardan değil. İçinde barındırdığı sırları öğrenmek için sayfaları nasıl çevirdim bilmiyorum. Betimlemeleri ile de sanki karşımda izliyormuş gibi hislerle okudum, bitirdim kitabı. Birazda konusundan bahsedecek olursam; Eylül doğunca çöp kenarına bırakılmış bir bebek ve kötü talihi bununla da sınırlı kalmaz. Bir çetenin elinde çeşitli işlerini yapması için satılan bir genç kız. Kendini koruması ve bu hayattan kurtarması oldukça zordur. Fakat bir gün hayatı birinin arabasına çarpması ile değişir. Yaşadığı bataklıktan başka hayatlarda olduğunu keşfeder. Fakat bu hayat pamuk ipliğine bağlıdır. Aşık olsa da ona babasının yanında ne yaptığını söyleyemez. Hatta annesinin yaşıyor olduğunuda. Çok severek okudum ve acaba ikinci kitapta ne olacak diyorum. Umarım en kısa zamanda elimizde olur ve okuruz. Sevgiler.
“Kanatlarımı görüyor musun Savaş, artık bir kelebek bile değilim. Ve biliyor musun? Gerçekten de olsan olsan sarmaşık olursun sen.
Yalnızca zarar verip duruyorsun. Bir daha sakın, sakın etrafımda çiçek açayım deme."
Selam yıldızlarım! Bugün kapağıyla bile sizi kendine çekmeye yetecek “Sarmaşık” kitabıyla geldim. Kapağından bambaşka bir hikaye beklediğim bir gerçek ama bu tarz bir hikaye beklemediğim de öyle…
Daha ilk bölümü bile kitap hakkında merakınızı uyandırmaya yetiyor. Doğduğunda çöpe bırakılmış, kuralları beklenenden daha tuhaf olan bir yetimhanede
“Bayım, benden gitmek için attığınız her adımda kalbim bu korkunç ritimden dolayı sarsılıyor. Lütfen, ayak seslerinizi duyamayacağım kadar uzaklaşmayın. Zira bu ritmi taklit eden kalbim, durabilir…”
Ne kadar belirsizlik varsa olduğu gibi üzerime yığılmış. Tadına varamadan damağımda bırakıp gitmişsiniz üstelik. Neydi bunun adı sahi. Kime bakıp çıktınız kalbimin odalarında. Aradığınız neyi bulamadınız, yahut ne fazla geldi. Öylesine uğradığınız bir kapının ardından yazıyorum, yorgun saatlerimdeyim. Yine gülüşünüz araladı zira göz kapaklarımın ardını. Belki diyorum. Belki bana bakıp bu kadar güzel gülümsemeseydiniz, çoktan yerle bir etmiştim içimdeki evinizi.