Ritmin uyarıcı etkisinin gizemli bir yanı vardır. Ritmi neyin yarattığını kolaylıkla açıklayabilirsiniz ama ritmin ne olduğunu anlamak için onu kendi içinizde yaşamanız gerekir. Müzik dinleyen bir kimse ritmi, düşüncenin ötesinde kendi içinde varolan bir şey olarak algılar. Ritmik bir şekilde hareket eden insan, hareketi kendisi başlatır ve onu kontrol ettiğini hisseder. Fakat kısa bir süre sonra ritim kişiyi kontrol etmeye başlar ve hareketlerini yönlendirir.
Kuzeye bakan odalar, serin atmosferi ve belirgin tonları ile eşyalarımızı en güzel şekilde gösteren bir ortama sahiptir. En güzel tablolarımızı böyle odalara asarız.
Geçmişteki birçok başarılı ev tasarımında, odaların karakterindeki bu farklılıklardan yararlanılmıştır.
Bir kültürel ortamda doğru ve doğal olan bir şey başka bir ortamda yanlış olabilir; bir kuşak için çok doğru olan bir şey, bir sonraki kuşak yeni zevkler ve alışkanlıklar edinince saçma görülebilir.
Gerçek şudur ki, kurallara alıştıktan sonra, bunlara uyan binalar sıkıcı gelmeye başlar. Bu yüzden, bir mimar binasının gerçek bir deneyim olmasını istiyorsa, binaya bakanları aktif gözlem yapmaya yönlendiren biçimleri ve biçim bileşimlerini kullanmak zorundadır.
Japonların hayal gücü iki boyutlu, bizimkisi ise üç boyutludur. Fakat kendi sınırları içinde Japon sanatı mükemmeliğin doruğuna ulaşmıştır. Tam da modern Batı kültüründe açığa çıkarmaya çalıştığımız özellikleri kullandığı için Japon sanatının bize iletebileceği bir mesaj vardır. Japonların tüm yaşam ve düşünce biçimlerinde, bizim ulaşmaya çalıştığımız bir özgürlük vardır.
Zaman zaman, ağırlık hissi vermek için, tuğla ile yapılan binaların duvarlarına derin eklemli kesme taşlardan yapılmış görüntüsü verilir. Burada amaçlanan insanları kandırmak değil malzemeye sanatsal bir yorum getirmektir.
Hearn'e göre "Hareketliliğini engelleyen her tür eşyayı kullanmayarak, olabildiğince az miktarda giyecekle yaşama yeteneği, Japon ırkının yaşam savaşında sahip olduğu avantajın yanında, bizim uygarlığımızdaki bazı zayıflıkları da gösterir.
..