1950 seçimleri burjuvazinin siyasal güçleri arasında ( kuşkusuz kızgınlık ve düşmanlık yaratan) bir nöbet değişimidir. Halk "ayağa" kalkmamıştır; olsa olsa oturduğu yerden bu düzenli nöbet değişimini alkışlamıştır !
1856 da yabancı sermaye tarafından kurulan Osmanlı bankası, 1862 yılında ülkenin merkez bankası rolünü üstlenir. Böylece ulusal paranın yönetimi dış güçlere devredilmekte, yarı-sömürge statüsüne doğru büyük bir adım atılmaktadır. Süreç, 1854 te başlayan dış borçlanmanın yarattığı bunalım sonucunda Osmanlı maliyesinin yönetiminin yabancı devlet temsilcilerinden oluşan bir idareye, Düyun-u Umumiye'ye devredilmesiyle tamamlanır. Artık Osmanlı kelimenin arı anlamıyla bir yarı- sömürge haline gelmiştir.
Sömürge statüsünün ölçütü politik bağımsızlığın yokluğudur. Yarı-sömürge , genel anlamda ekonomisi emperyalist hakimiyet altındaki ülke demek değildir. politik bağımsızlığa sahip olmakla birlikte, modern devlete özgü bazı işlevsel alanlarda yetkileri emperyalizme devretmiş ülke demektir.
İşçi aristokrasisi kavramı önce Engels tarafından kendi döneminin en gelişkin proletaryasına sahip Britanya'nın işçi sınıfının belirli katmanları için kullanılmış, daha sonra Lenin'in düşüncesinde özel bir önem kazanmıştır. Engels, ortalama işçiye göre büyük maddi avantajlara sahip olan, bu yüzden kendini sınıfın geniş kitlesine göre üstün gören, sonuçta düzenle uzlaşan sınıf katmanlarına bu adı veriyor ve düzenle bütünleşmelerinden dolayı bunlara "burjuva işçiler" diyordu. Lenin Engels'in bu kavramını kendi döneminin iki büyük olgusuyla bağıntı içinde ele alacaktır. Birincisi, Lenin işçi aristokrasi sinin ayrıcalıklı konumunu emperyalizmin aşırı karlarından bu katmanlara sus payı olarak verilen "rüşvet"e bağlıyordu. İkincisi, uluslararası işçi sınıfı hareketi içinde 20. yüzyıl başından itibaren yükselmeye başlayan, 1914'te 1. Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle birlikte bütünüyle düzenin yanına geçen oportünist, reformist, sosyal şoven akımın maddi temelini emperyalist ülkelerin işçi sınıfının bu katmanlarında buluyordu. Yani işçi aristokrasisi Lenin'le birlikte bütün bir emperyalist çağ boyunca kilit bir rol üstlenen bir teorik kav ram haline geliyordu.