Her ne kadar, ''Cennet annelerin ayaklarının altındadır.'' deniyorsa da ben bu cümlenin samimiyetine inanmıyorum. Çünkü o anne aynı zamanda ayaklar altına alınıyor.
Eğer cennet annelerin ayakları altında ise anne de erkeğin ayakları altındadır.
Kitabı çok beğendim. Şimdiye kadar okuduğum en iyi yaşam öyküsü. Yazar ilkokul mezunu olmasına rağmen, entellektüel birikimi çok iyi. Aşiret, din ve PKK üçgenin arasında kalmış bir kadının yaşantısından kesitler sunan gerçek bir yaşam öyküsü. Herkese tavsiye ediyorum.
Çocuk denecek yaş da örgüte katılan yazar, örgüt içinde yaşadıklarını anlatmış. Okuma yazmayı örgüt içinde öğrenmesine rağmen anlatım sade ve anlaşılır. Yazarı tebrik ediyorum. Bu eğitimle ortaya çıkan sonuç mükemmel.
Öyle bir yaşam ki savaşmadan yaşayamıyorsun, gerek kendinle, gerek doğayla, gerek her çeşit insanla yani hiç bir şekilde durmadan savaşmak mücadele etmek zorundasın.
Böyle bir ortamda yaşamlarını sürdüren insanlar doğal olarak sık sık bunalıma girerler. Birçoğu ne için bunalıma girdiklerini bilmiyorlardı. Ben kendimce o insanların bunalımını şöyle çözümlüyordum. İnsanları kendi iradesi dışında eğitirsen, haliyle belirli bir süre sonra insanlar robot gibi oluyor. İşte o robotun ayarı bozulduğu zaman, doğal olarak insan yeni bir arayışa girer. O arayışı kendi özgür iradesi ile bulamayınca, bunalır yani bir boşluk yaşar.
Kısa bir süreliğine Zap alanına gittim. Orada yedek güç olarak bulunuyorduk. Bir tabura yakın insan vardı. Bu taburda yer alan insanlar örgüt ortamında deyim yerindeyse ise atsan atılmıyor satsan satılmıyor. Örgütün deyimiyle ne eğitim de bir şey alıyorduk ne de savaş alanında doğru düzgün savaşıyorduk.
Adalet bu değil. Şunu anladım ki ağalık sistemi var. Feodalizmin olduğu yerde komünizm olmaz. Biz kullanılıyoruz dağda da, bağda da, şehirde de… Kürtlükle, Türklükle bir alakası yok. Kim güçlü ise o haklıdır.