Cemaat heyecandan gözyaşlarını tutamaz hale gelmiştir. Âkif de fevkalâde heyecanlı ve yorulmuş görünüyordu; ellerini kaldırmış ve ünlü manzum duasını okumaya başlamıştır:
"Yâ ilahi bize tevfikini gönder!
-Amin!
Doğru yol hangisidir, millete göster!
-Amin!
Rûh-i İslâmı şedaid sıkıyor, öldürecek,
Zulm-i te'dib ise maksud-i mehibin gerçek,
Nâre yansım mı beraber bu kadar mazlumîn
Bi-günahsız çoğumuz yakma ilahî!
-Amin!
Boğuyor âlem-i İslamı bir azgın fitne;
Kit'alar kaynayarak gitti o girdâp içine.
Mahvolan âileler bir sürü mâsumundur;
Kalan âvârelerin hâli de mâlûmundur.
Nasıl olmaz ki tezelzül veriyor arşa enîn;
Dinsin artık bu hazin velvele yâ Rab!
-Amin!"
Âkif, Kastamonu'da kalbinin ve zihninin sesini sağduyu ile dinleyen herkesi etkilemiş ve onları Millî Mücadele konusunda bilgilendirmek amacıyla çeşitli konuşmalar yapmıştır. Bu süreçte Kastamonuluları gözlemleyen Âkif'in görüşlerini Hasan Basri Çantay şöyle nakletmiştir:
"Kastamonu'nun Nasrullah Camiinde verdiği mevizasından bahsetmiştim. Kastamonulular ilk zamanlarda Âkif'in yüzüne suratına bakmamışlar.
Bu münasebetle derdi ki:
- Benim ne adam olduğumu en iyi anlayan Kastamonululardır!"
Milletler topla, tüfekle, zırhlı ile, ordularla, tayyarelerle yıkılmaz. Milletler ancak aralarındaki rabıtalar çözülerek, herkes kendi havasını, kendi menfaatini, kendi menfaatini temin kaygusuna düştüğü zaman yıkılır.