Biyografik filmleri hiç izleyemem. Ama biyografi ve otobiyografi okumaya özel bir merakım var. Hatta biraz sıkıntılı bir merak... Mesela okuyacağım biyografi, merak ettiğim ve sevdiğim bir karakteri kötüleme maksadıyla yazılmışsa ayrıca ilgimi çekiyor
Bu şekilde ne biyografiler okudum, ne biyografiler. Mao'yu yerden yere vuranlar, başlığında Marx'a "şeytan" diyenler, Che'yi postanarşist bir karakter gibi sunanlar... Hiçbirinden de pişman değilim. Bir insanın yaşamının, en fazla ne kadar çarpıtılabileceğini, yalanın sınırlarını keşfetmek ayrı bir ilgi uyandırıyor bende...
Bu kitabın da Engels'ten yana gibi görünerek Engels'i olmadığı bir biçimde sunma tekniklerinden, okumadan önce de haberdardım. Ama merak işte :) Efendim Marx'ı olmadığı biçime sokan, yıllarca onun yanında sinsi sinsi bekleyip ölümünden sonra onun yapıtlarına kendi "Hegelci dogmalarını" sokuşturan, kadınlarla ilişkilerinde bencil, özel zevklerine düşkün bir Engels anlatımı var bu biyografide... Elbette bu ithamların hiçbiri dobra dobra yazılmamış. Posthakikat dilinin renksiz, kokusuz üslubu ile, yer yer anlayışlı bir "o da insandı" sahtekarlığı ile yedirilmiş metne... Engels'i tanımak için okuyacaksanız, okumayın çok daha iyileri var. Yalanın girebileceği biçimleri merak ediyorsanız, okuyun. Çok eşsiz bir örnek...