Medine'de yerel hukuk örfü, peygamberden aktarılan hadislerden daha önemli sayılıyordu. Medine geleneği, Mâlik bin Enes'in (ölümü 179/796) ve öğrencilerinin çabasıyla Maliki hukuk okulunu doğuracaktır. Irak'ta " özgür kanaat arayışı" (re'y) Peygamberin geleneğinden daha önemli addediliyordu. Ebu Hanife'ye (80-150/ 699-767) dayanan Hanefi hukuk okulunun kaynağı burasıdır. Büyük ihtimalle Roma Hukuk'undan da bir şeyler intikal etmiştir, fakat bunun somut kanıtlarını göstermek kolay değildir. Peygamberin hadislerinin Kur'andan sonra ikinci hukuk kaynağı olarak yerleşmesi ve bu iki hukuk kaynak arasındaki ilişkinin tartışılması, daha sonra yine bir hukuk okuluna mehaz olacak ve adını verecek olan Eş- Şafi'nin eseridir. Sünniliğin dördüncü hukuk okulunun isim babası olan Ahmed bin Hanbel hukukçu değil, hadis geleneğine dayanan bir sofuluk (takva) hareketinin öncüsüydü. Hanbeliliğin "hakiki" bir hukuk okulu olması daha sonraları gerçekleşmiş, bunda da Şafi hukuk teorisiyle çatışma belirli bir yol oynamıştır.
14. yüzyıl âlimleri Kur'an'ın değişik tefsirlerini bir zenginleşme sayarken, günümüz Müslümanları için Kur'anı farklı okuma tarzlarının varlığı bile katmerli bir rezalettir.
“Her zaman her şeyin açıklandığı ve sırların olmadığı, anlaşılmaz ve aşırı karmaşıklığın olmadığı bir dünyaya inanmaya kanalize edilen bir çok insan, nihayetinde her şeyi kendilerinin anladığına inanır."
Mısır papirüsleri, 8. yüzyıldan itibaren, yem satışı gibi sıradan günlük işlemlerin bile yazılı olarak belgelendiğini kanıtlayan açık bir dile sahiptir. Böyle bir durumu, o dönem Avrupası için düşünmek mümkün değil.