Swimming in the Dark, özlem, fedakarlık ve sırlarla ilgili muhteşem bir hikayeydi.
Ludwik ve Janusz ilk olarak 1980'lerin başında bir yaz çalışma kampında tanışırlar. Ludwik, Janusz'un kaygısız tavırları, kabadayılığı ve yakışıklılığı ile büyülenir ve bütün bunlar onu korkutan bir özlemi uyandırır. İkisi bir gece nehirde tesadüfen bağlanırlar ve hızla yoğun bir ilişkiye girerler.
Kamptaki zamanları bittiğinde, birlikte birkaç hafta geçirirler, vahşi doğada kamp yaparlar, “gerçek dünyalarının" baskısına döndüklerinde imkansız olduğunu bildikleri romantik ve rüyadalarmış gibi yaşarlar. Hayalperest Ludwik, Janusz'u Polonya'yı onunla birlikte terk etmeye teşvik etmeye çalışır, ancak Janusz bunun gerçekçi olmadığını söyler.
Kısa bir süre sonra eve döndüklerinde aralarındaki uçurum gittikçe büyümeye başlar. Janusz Parti için çalışmaya başlar, Ludwik ise doktora yapmak ister. Kısa, gizli buluşmalarla birlikte vakit geçirmeye başlarlar ancak Ludwik sonsuza dek bu tür gizli bir hayat yaşamakla yetinmez. Ama hangi fedakarlıkları yapabileceğinden emin olmamakla beraber, bunların kendileri için ne anlama geleceğini bilemez.
"...insanlar bize her zaman onlardan istediklerimizi veremez; onlardan seni istediğin gibi sevmelerini isteyemezsin."
İstediğiniz şeyi elde etmenin genellikle kendinizden ödün vermek anlamına geldiği ve herkesin bunu yapmaya istekli olmadığı bir zaman ve kültürün muazzam bir keşfiydi.