Truman Capote uzun zamandır okumayı düşündüğüm bir yazardı..
Daha önce sinemaya da uyarlanmış kült bir film olma özelliği taşıyan Tiffany’de Kahvaltı filmini Holly karakterine hayat veren Audrey Hepburn’den hepiniz hatırlayacaksınızdır..
Kitaplarda yer alan yaşam enerjisini kaybetmiş, dengesiz, insanların duygularıyla oynayan, hatta duyguları geçtim direkt insanlarla oyuncak gibi oynayan (özellikle kendinden yaşça oldukça büyük olan erkeklerle) kötü kadın karakterlerden olmaya aday oldukça marjinal bir karakter..
Hikayeye anahatlarıyla değinecek olursak; kendisinden uzunca bir süredir haber alınamayan kitabın baş karakteri olan Holly Golightly’nin hayatının bir kesitinin kitabın anlatıcısı olan Buster karakteri tarafından okurlara anlatılması..
Yazarın gayet sade ve anlaşılır bir üslubu var, hikaye oldukça akıcı ilerliyor, kitabı elininizden düşürmeden bir çırpıda bitiriveriyorsunuz..
Okunmaya değer bir kitap..
Okuyunuz efendim..!
Hayatta tutunamamış iki kaybeden insanın dokunaklı aşk hikâyesinin anlatıldığı "Tiffany'de Kahvaltı", aslında yüzeydeki Öfori’nin [ Salgı bezleri ve dinamik etkinliklerle kendine özgü ilişkileri bulunan iç veya dış uyaranların kamçıladığı güçlü duygu durumu]. neşe ve havailiğin altında yatan derin bir mutsuzluğu örttüğü karamsar bir romandır. Roman adını New York'ta bulunan ünlü ve tarihi bir mücevher dükkânı olan Tiffany's den alır. Romanın kahramanı Holy ne zaman karamsarlığa kapılsa, günün hangi saatinde olursa olsun, soluğu bu mücevhercinin vitrininin önünde alır, ayaküstü kahvesini içip sadviçini yerken pırlantaları seyreder. Böylelikle depresyonundan kurtulmaya çalışır. Bu mağaza temsil ettiği zenginlik ve dinginlikle Holy'e sükûnet veren tek şey olmuştur artık (daha önce uyuşturucuyu bile denemiş faydası olmamıştır).
Mag Wildwood'a baksana. Ya da Honey Tucker. Bir de Rose Ellen Word. O kadar çok ki sevgililerinin sayısı, sonunda dile düştüler. Tabii, orospular için bir diyeceğim yok.