Öznellik, konuşanın kendini özne olarak sunma kapasitesidir ve konuşan öznenin şahsiyetine dair, ilgi, alaka, izlenim ve bilinç hallerine dair her şeyi içerir. Sözcelem esnasında bütünüyle konuşucunun ürettiği ve birinci tekil şahıs kullanımıyla ortaya çıkan özne, konuşucunun kendine gönderme yapmasını sağlar ve böylece bilinçdışı özneyle örtüşür. Yani, birey, dil içinde ve dil aracılığıyla özne olarak ortaya çıkar. Benveniste bunu, “ego dilde oluşur" ve “egoyu” telaffuz eden “ego”dur şeklinde ifade eder. Dilde oluşan bu egoya bağlı olarak öznellik, hissiyat açısından kendilik ya da kendi olmanın ötesinde, yaşanmışlıkların tümünü içeren ve aşan ve aynı zamanda bilincin sürekliliğini sağlayan bir bütünlüktür. Varlığı sözcelem süreciyle sınırlı olmadığı gibi bu sürece bağlı değildir. Bir sözcelem eyleminde, birinci tekil şahıs kullanımı ya da bir konuşan özne varsa, atfedilen katılım seviyesi her ne olursa olsun mutlaka bir öteki de vardır. Bu noktadan bakıldığında, dil artık asla basit bir iletişim aracı değildir. Konuşan birey, kendileştirdiği dilin sunduğu biçimsel araçları yoluyla kendisini, konuşan özne olarak tanımlarken ötekinin statüsünü de belirler. Her şey karşıtıyla, bir başka deyişle, kendine benzemeyeniyle tanımlanır ilkesinde olduğu gibi, sözcelemde “ben”, kendini “sen” in varlığında tanımlayabilir ve kendi bilincine ulaşabilmesi de bir “sen” sayesinde olur. Birinci tekil şahsı kullanan her özne, aynı zamanda ikinci tekil sahsı kullanan, ötekidir (alterego). Sözcelemde öznelerarasılık da işte bu şekilde ortaya çıkar.