Ünsi Hasan Şabani

Bir Erenin Söyledikleri author
Author
7.3/10
3 People
8
Reads
0
Likes
327
Views

Most Liked Ünsi Hasan Şabani Posts

You can find Most Liked Ünsi Hasan Şabani books, most liked Ünsi Hasan Şabani quotes and quotes, most liked Ünsi Hasan Şabani authors, most liked Ünsi Hasan Şabani reviews and reviews on 1000Kitap.
Sûfi, bir kâmilin gönlüne girmeyince ona Rabbanî sırlar açılmaz... Sûfide, azıcık bir benlik bulunsa, bu duygu onun zevk ve hâline perde olur. Benlik duygusu onun, kâmil kişinin gönlünden düşmesine yol açar... Bütün ruhani kederlerin benlikten başka bir nedeni yoktur... Sûfi, mürşidinin emirlerine uygun hareket edip, çeşitli sıkıntılara katlanarak, yavaş yavaş onun gönlüne girer. Onun yardımı ile kemâle erişir. Artık onda hiçbir keder olmaz... Ancak, gönülden düşmek söz konusu olursa bir anda düşer... Gönülden düşene çâre olmaz. Böyle bir kişi, Hakk’ın nazarından düştüğü için hiçbir işe yaramaz. Çünkü Hakk’ın nazarından düşmeyince gönülden düşülmez. Onun için “Arş’tan düşenin parçası bulunur, gönülden düşenin parçası bulunmaz.” demişlerdir. Böyle bir duruma düşmekten, çok sakınmak gerektir.
Sûfilerin, şeraite aykırı hareketlerinden sakınmaları gerektir. Zira sûfilerden zelle (sürçme) sâdır olmaz. Onlar küçük büyük her türlü günahı işlemekten, ejderhadan korkar gibi korkarlar; mekruh olan şeyleri işlemekten haramdan sakınır gibi sakınırlar... Mekruh olan şeyleri işleyen sûfiye kâmillerden feyz gelmez. Mekruha meyletmek, heva ve arzulara kulluk etmektir. Bu da, Hakk’ın gayrısına kulluk demektir. Mekruha mübtelâ olanlar, sûfilik lafını ağzına almamalıdır. Sûfi olanlar bu yolda cândan geçmişleridir. Bir mekruhtan geçemeyenin, sûfiyim demeye hakkı yoktur... Ancak, tarikat âdâbına uygun olarak yaşayan sûfiler ise, tarikatı öylesine koruyup sakınırlar ki tarikatta olmayan şeyleri işlemektense can vermeye razı olurlar. Hak sırrına sahip olan gerçek sûfiler bunlardır.
Reklam
İnsanlardan ayrı yaşamak şöhretin ta kendisidir. Halktan uzaklaşarak inzivaya (bir köşeye) çekilmek, hiç kimse ile görüşmeyerek tenhada yaşamak, uzlet (yalnızlık) değildir. Belki de büyük şöhrettir. Şöhret ise afettir. Asıl uzlet, halkın içinde yaşarken Hakk’ı seyir ve temaşa etmektir.
Şerîatinde noksanlık bulunan sûfi, bu noksanlıkla tarikatta nasip bulamaz. Zira, zihin zekânın ötesinde değildir. Tarîkat ile olamayan sûfi dâvâsında yalancıdır.
Bir kimse dervişlere değer verir ve onların sohbetinden zevk alırsa, bu durum, Hakk’ın ona yardımıdır. Ona Rabbânî hidâyet erişmiştir. O dervişin dervişliği hâline şâhid, âkıbetinde ona rehber olur... Dervişin, derviş olmayanların sohbetine rağbet etmesi onun ahmaklığı ve hüsranının işaretidir. Hak, zâhir ehlinin sohbetini dervişlerin sohbetine tercih eden kişiyi, kalb ölümüne mübtelâ eder. Halktan kişilerle düşüp kalkmak ve sohbet etmek, Hak nazarından düşmeye yol açar. Eğer hâli var ise kaybolur... Sûfinin, halkın ve dünya ehlinin sohbetlerine varmaktan sakınması gerektir.
Herhangi bir kimse, hak bir yolun dergâhına velev ki salâh (huzur), takvâ, fazilet, kemâl, ilim, şöhret veya bunlara benzer başka davalarla gelmiş olsa, o kişinin sonunda elde edeceği kazanç kötü bir isimden başka bir şey değildir. O kişi davasını ve benliğini yok etmedikçe hakikat sırlarına ve irfan bilgisine ulaşamaz. Her kim ki kendi nefsini bir sebeple yüce tutar ve halka büyüklük taslarsa, Cenâb-ı Hak onu kullarının nazarında zelil (aşağılık) eyler... Âcizliğini kabul ederek, dertli bir gönülle gelip tarikata giren, yolunun âdabına hürmet edip uyan, daima niyaz halinde olup kendini zelil tutan kişi, Hak dostları katında makbûldür. Cenâb-ı Hak, bu gibi kişilerin kadrini yüceltir. O, hakîkat sırlarına ârif olur. Zikir, riyâzat ve mücâhedeyle can gözü açılır. Görmediklerini görür. Can kulağı açılır. İşitmediklerini işitir. Mürşidin yakınlığı ile dünya sevdâları Hak sevdâsına dönüşür... Demek ki, tarikata yokluk arzusuyla gelmek gerektir. Çünkü maksat, fakr, yani yokluk bilinciyle elde edilir.
Reklam
15 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.