Bir kadının yaşamı üzerinden bize aşkı, arkadaşlığı, iyiliği, doğayla uyumu, hayatın içinde bizi mutlu eden küçük detayları, evlat sevgisini ve daha birçok duyguyu anlatan bu yumuşacık roman, ruha şifa adeta.
Hayatı bir mezarlıktan anlatıyor olması da oldukça manidar.
Hem gülümserken hem de gözleriniz dolarken buluyorsunuz kendinizi.
Farklı kişilerden ve farklı zamanlardan bir ileri bir geri giderek yapılan anlatım, okumayı da keyifli hale getirmiş.
Terapi gibi demek yanlış olmaz.
Herkese merhaba,
Maison de la presse ödüllü bu kitap İçin söylenecek o kadar çok şey var ki.. Bazen tüm söylemek istediklerini kendi içinde yeşertmenin daha iyi olacağını düşünürsün. Bukitapta o duyguyla yeşerenlerden
Öyle bir kitap ki bu; güçlü bir anlatım, güçlü bir kurgusu var. Sizi içine almakla kalmıyor kendi derinlerine indiriyor. Resmen kitaba sarıldım ondan, onu seve seve ayrıldım..
Kahramanımız Violette. Bir dizi yan karakter onun yolunda kesişiyor ve hikayeleri roman ilerledikçe ortaya çıkıyor. Çok hassas, çok şiirsel; sonra bir sayfa çeviriyorsun ve bir trajedi oluyor. Sonra yine narin, şiirsel, sonra bir sayfa çeviriyorsun ve işte bir sürpriz..Aşkı, umudu, anneliği, dostluğu, pişmanlığı ve şifayı keşfetmek için yazılmış. Şu ana kadar okuduğum en katmanlı ve karakter odaklı bir romandı.
Violette hayata öksüz olarak başlamış, genç yaşta kötü bir evlilik yapmış, yalnız yaşayan bir mezarlık bekçisi. Her cenazenin günlüğünü tutan, çiçek satan, mezar temizleyen, ölülerle sohbet eden bu kadının muhteşem dokunaklı hikayesinde; bir annenin başına en kötüsü geldikten sonra yaşamayı öğrenmek üzerine mükemmel bir ilerleyiş romanında denilebilir.
Açıkçası kalbim Violette’i kucakladı. Hayatın ona dağıttığı zorlu kartlarla günlük hayatında yas tutanlar İçin hayatı kolaylaştırmaya çalışan şevkatiyle beyaz bir aşkın, kötü bir ölümün, güzel bir umudun kapılarını açtı.
Kitaplar neden bizi insanlar kadar cezbeder? Neden bir bakışa, tanıdık gelen bir hisse kapılıp onu seçeriz hiç düşündünüz mü?
Herkese keyifli okumalar dilerim
Kitap hiç bitmesin istedim. 2 3 günde okuyacakken ailecek gribe yakalandık. Minik oğlum ateşlendi derken okuyamadım, hep içimden o tek iyi olsun da varsın okumayayım dedim. Şükür iyileştik oğlum uyudukça okudum. Betimlemeleri, dili beni kendine hayran bıraktı. Violetteyle güldüm, ağladım, kızdım uzun zamandır bir romanın içine giremezken Fransa Marsilyada mezarlık bekçiliğinde yaşamaya başladım. Ara ara Elvis Presley dinler oldum, kitaptaki şarkılar ne kadar güzelmiş dedim durdum ve ölümümü düşündüm şimdi olmasa dedim. Yaşlandığımda 80'lerime doğru ölmek istediğimi fark ettim.Kız torunlarimin olduğunu hayal ettim. Bilmem ne zaman gelir Azrail ama ılık bir yaz günü huzurla ölmeyi diliyorum artık. Bu kitabı okuyun okutun ya övün sevin çünkü çok güzel.