Roman her günü bir önceki günün aynısı olarak doğan,günlerini tekdüze geçiren uykularıyla saatleri dolduran,karamsar, pesimist bir adamım dağılma halini anlatır.İçinde yaşam isteği bırakmayan anlarına şahit oluruz.Mütemadiyen iç sıkıntısı olan ve bu sıkıntıların kaynağıyla yüzleşmekten kaçan ve anlık umutlar yaşasa da depresyona teslim olmuş bir adamla tanışırız.
Etrafıyla,etrafındaki sıradan şeylerle bazen kendi saç teliyle bile savaşan,bunları kafaya takan bir adamın üşengeçliği,depresyondaki hali kitabı okurken yoğun bir biçimde hissedilir.
Depresyon ve pesimistliğin belki de en üst seviyesi yansıtılır.Okurken bu ağırlığı hayli hissettim ve gerçekçi anlatımın etkisiyle de romandan çok keyif aldım.Yani o beni boğdu ben keyif aldım,ilginç ama gerçek bu!Romanda yer alan depresyon en çok açlıktan beslenir .
Yazar anlatımında net olma halini seçmiş, durumu ve söylediğini,derdini dolandırmıyor ve anlatımda böyle bir seçim yapmamış olsaydı bahsettiğim “boğulma” hissini yaratamazdı.
Açlık,pek bir şey yapmadan günü geçirmek,zamanı uyuyarak harcamak,bir insanın hem bedenen hem ruhen dağılması...Bu dağılma tepeden tırnağa ve tüm düzeni yerle bir eden bir dağılma.Roman kahramanı toparlanabilecek mi,toparlanmak istiyor mu,en azından çabalayacak mı?Sorular romanın sonunda yanıt bulur.