"En İyi" fotoğraf, fotoğrafçının aygıt programı karşısında kendi insani amacı açısından üstünlük sağladığı, yani aygıtın amacını kendi insani amacına tabi kıldığı fotoğraftır.
Düşüncelerimiz, duygularımız, arzularımız ve eylemlerimiz robotlaştırılıyor; 'hayat', aygıtları beslemek ve onlar tarafından beslenmek demektir. Kısacası: Her şey saçmalaşıyor. Öyleyse insan özgürlüğüne yer var mı?
Ne yazık ki her şeyi bilmek ve her şeye gücü yeter olmak imkânsızdır, çünkü düşünmenin yapısı uzamsal şeylerin yapısına uygun değildir: Uzamsal (“somut”) dünyada noktalar arada boşluk kalmaksızın birleşir, buna karşılık belirgin ve ayrık kavramlar ise düşünme sırasında aralıklarla bölünür ve noktaların çoğu bu aralıklardan kaçıp gider. Descartes bu yetersizliği Tanrı’nın ve analitik geometrinin yardımıyla aşmayı ummuş ama başaramamıştı.
Fotoğraflar herkes tarafından üretilebilecek, herkesin onlarla istediğini yapabileceği değersiz nesneler olarak algılanır. Oysa aslında fotoğraflar bizimle bir şey yapmakta, bizi aygıtlara geri besleme sağlayacak ritüel davranışlar için programlamaktadır. İşlevciliğin aptalca ve anlamsız olduğunu unutmamamız için eleştirel bilincimizi bastırırlar; bizim işlev görmemiz ancak bu baskılama sayesinde mümkündür. Böylece fotoğraflar bizi fotoğraf evreni olarak kuşatan bir çember oluşturur. Yapmamız gereken bu çemberi kırmaktır.
Ne kadar çok insan deklanşöre basıyorsa, fotoğrafları deşifre etmek o kadar zorlaşıyor. Fotoğrafları deşifre etmek gerektiğini düşünen yok, çünkü herken nasıl yapıldıklarını ve anlamlarını bildiklerini sanıyor.
Yazı yazan biri imla ve gramer kurallarını iyi bilmek zorundadır. Deklanşöre basıp duran amatör fotoğrafçı ise giderek daha basit hale gelen aygıtın çıktı tarafında programlanmış kullanım talimatına uymalıdır.
Fotoğraf makinesi sahibinden (sahibi olduğu kişiden) sürekli olarak deklanşöre basmasını, durmadan gereksiz görüntüler çekmesini ister. Aynı şeyin (veya çok benzerinin) sonsuzca tekrarlandığı bu fotoğraf çılgınlığı sonunda öyle bir noktaya varır ki, kullanıcı fotoğraf makinesi yanında değilken kendini kör hissetmeye başlar: uyuşturucu bağımlılığı. Kişi artık dünyayı sadece fotoğraf makinesinden bakarak ve fotoğraf kategorileri içinde görebilmektedir.
Amatörce deklanşöre basıp duran birinin gerçek fotoğrafçıdan farkı, oyuncağının yapısından keyif alıyor olmasıdır. Böyle biri fotoğrafçıların ve satranççıların tersine “yeni hamleler”, bilgiler, beklenmedik şeyler aramaz; giderek mükemmelleşen otomasyon sayesinde kendi işlevinin giderek basitleşmesini ister.
Satrancın kurallarını öğrenmek kolaydır, ama iyi satranç oynamak zordur. Elinde bir fotoğraf makinesi olan kişi, deklanşöre bastığında ne gibi karmaşık süreçleri başlattığını hiç bilmeden, gayet güzel fotoğraflar çekebilir.