27 Mayıs 1913 tarihinde Fransa'nın Corezze şehrinde doğan Vincent Monteil'in
babası Charles Monteil Fransız sömürgeciliğinin zirvede olduğu XX.
yüzyılın başında Batı Afrika'da vergi tahsildan olarak görev yapıyordu. O
yıllarda subayolan amcası Parfait Louis Monteil (öl925) de Afrika kıtası-
na, özellikle de Müslüman toplumlara büyük bir hayranlık duyuyordu. Hatta
kendisinden önce Afrika'yı dolaşan seyyahlardan farklı olarak bir ilki ger-
çekleştirmiş ve bugünkü Senegal devletinin Atlas Okyanusu sahilindeki
Saint-Louis şehrinden 1890 yılında deve sırtında hareket edip Nijer nehri
boyunca içerilere doğru giderek Çad Gölü'ne kadar ilerlemiş, buradan da
kuzeye doğru yolculuğunu sürdürüp bugünkü Libya'nın başkenti Trablusgarp'a
1892 yılında sağ salim ulaşma başarısını göstermişti. Bu seyahatini
daha sonra De Saint-Louis Lİ Tripoli par le lac Tchad. Voyage au travers du
Soudan et du Sahara accompli pendant les annees 1890-91-92 adıyla kitaplaştırmışt!.
Charles Monteil de abisinden geri durmadı ve Afrika'nın tarihi,
etnografyası, antropolojisi, dini hayatı ve yerli dilleri hakkında araştırmalar
yaptı ve bu alanlarda kitaplar ile çok sayıda makale telif etti. Bugünkü
Mali Cumhuriyeti'nin tarihi şehirlerinden Cenne (Djenne) hakkında Une
cite soudanaise: Djenne. Metropole du Delta central du Niger adıyla yazdığı
eser alanında ilk önemli kaynaktır. Böylesine Afrika meraklısı bir aileye sahip
genç Vincent de ilerideki hayatını şekillendirecek eğitimi konusundaki
ilk tercihini amcası gibi askerlik mesleğine yönelerek belirledi ve Paris'teki
Saint-Cyr askeri okuluna kayıt yaptırdI.
Sömürgeciliğin en etkili olduğu dönemlerde İngilizler'in bir kahraman
olarak takdim ettikleri Lawrence Avrupalı gençliğin hayalinde örnek bir
şahsiyet haline geldiği için onun 1935'te erken ölümü Vincent'i de üzdü.
Çünkü pek çok genç subayadayı gibi o da bir Lawrence hayranıydı. Tam SO
sene onun hakkında gördüğü her kitabı ve makaleyi, gazete yazısını büyük
bir itina ile topladı ve sonunda Lawrence d'Arabie. Le Ievrier fatal 1888-
1935 adıyla kitaplaştırdı. Ancak o bu eserinde artık ne bir Lawrence hayranıydı,
ne de onu bilmeden körü körüne eleştirenlerdendi, sadece İngilizler'in
bu abartılı kahramanını gerçek kimliğiyle tahlil etti.
Charles Monteil 1938 yılında oğlunu devri n büyük şarkiyatçısı Louis
Massignon ile tanıştırdı. Bu tanışıklık onun hayatında yeni bir kapıyı araladı
ve genç Monteil yavaş yavaş Ortadoğu ve İslam dünyasına ilgi duymaya
başladı, Arapça öğrendi. 1940 yılında ilk görev yeri olan ve o dönemde
himaye adı altında Fransa tarafından sömürülen bugünkü Fas devletine
askeri görevle gönderildi. Ancak onun Fas'taki bazı tavırları Fransa'da İkinci
Dünya Savaşı sırasında kurulan ve 1940- ı944 yılları arasında iktidarı
elinde bulunduran Vichy hükümetinin hoşuna gitmedi ve tutuklanarak hapse
konduysa da bir müddet sonra çıkarıldı. Her subay gibi o da kendini Almanlara
karşı verilen amansız savaş sırasında cephelerde buldu. Bir kez de
cephedeyken aynı hükümet tarafından tutuklanıp hapse atıldı ve ileride
Fransa başbakanı olacak Pierre Mendes France ile aynı hücrede yattı. Yeniden
serbest bırakılmasının ardından tekrar cepheye döndü ve savaşın sonlarına
doğru bindiği askeri cipe Almanların attığı bir top parçası isabet edince
ağır yaralandı. Asıl görev yeri olan Fas'a ancak 1948 yılında dönebildi. Fakat
bu görevinde fazla kalmaya niyetli değildi ve aynı yıl içerisinde Paris'e
gelerek Kuzey Afrika Kara-Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlığında görev
aldı. Bu işine fazla devam edemeden İtalya'dan bağımsızlığını yeni alan
Libya krallığına askeri ateşe olarak tayin edildi. İsrail ile Araplar arasında
ı948'te çıkan savaş alanına Birleşmiş Milletler tarafından gönderilen barış
heyetinin içerisinde yer aldı. Daha o dönemde İsraillilerin yanlış yaptıkları-
nı her yerde söylemeye başladı ve orada yaşadıklarını Soldat de Fortune
adlı eserinin ilk bölümü olan "Entre les lignes" başlıklı kısımda teferruatlı
olarak anlattı (s. 23-62).
Dünyada yeni düzenlerin kurulmaya başladığı İkinci Dünya Savaşı sonrasında
askeri kimliğine rağmen Vincent Monteil hocası kabul ettiği Louis
Massignon gibi sömürgeciliğe karşı bir tavır sergiledi. Tunus ve Cezayir'in
bağımsızlıkları için mücadele edenlerin önderlerine karşı ülkesinin sömürge
idarecilerinin sert tavırlarına daima karşı geldi. Bu amaçla Paris'te zaman
zaman kendisi gibi düşünenlerle toplantılar yaptı ve buraya Louis
Massignon ile Fransız şarkiyatçılığının önde gelen bir diğer ismi olan Jacques
Berque de katılmaktaydı. İçine girdiği bu şarkiyatçılar çevresi Vincent
Monteil'i yavaş yavaş askerlik mesleğinden soğuttu.
Paris'teki Doğu Dilleri Enstitütüsü'nde bir müddet Farsça derslerini takip
eden Vincent Monteil 1950-1952 yılları arasında İran'a askeri ateşe olarak
tayin edildi. Burada Farsça bilgisini daha da geliştirdi ve o yıllarda büyük bir
dostluk kurduğu İranhların meşhur yazarlarından Sadık Hidayet'in iki küçük
kitabını Fransızcaya tercüme etti. Ayrıca o günlerde yazdığı İran adlı eseri
sebebiyle Şah'ın istihbarat örgütü SAVAKtarafından bu ülkeye girişi yasaklandı
ve Humeyni'nin iktidarı ele geçirişine kadar bu yasak devam etti.
Sağlığı elvermediği için çok istediği halde Vincent Monteil Vietnam Savaşı'na
katılamadı, ama 1953 yılı içerisinde henüz devam eden Kore Sava-
şı'na Birleşmiş Milletlerin gönderdiği Fransız Takviye Birlikleri'nin komutanı
olarak gitti. Orada bulunduğu sırada Hollanda'nın getirdiği sömürge askerlerinden
Malay dilini öğrendi. Komutanlığını yaptığı birlik doğrudan
Fransa'ya dönmeyip bir müddet Vietnam'da görevlendirilince böylece ülkesinin
bu sömürgesinde de kalma fırsatı buldu.
İkinci Dünya Savaşı sırasında birlikte hapishanede yattığı Pierre Mendes
France 1954 yılında başbakan olunca onun kurduğu hükümette FasTunus
İşleri Bakanı olan Christian Fourchet tarafından Vietnam'daki görevinden
çağrıldı ve bu bakanlıkta görevaldı. Bizzat başbakanın da desteğine
güvenerek Kuzey Afrika'ya gidip bu bölgedeki bağımsızlık hareketlerini
yönlendiren mahkumları tutuldukları hapishanelerde ziyaret etti. 1955 yı-
lında Fransa'nın Tunus ile yaptığı anlaşmanın imzalanmasında önemli rol
oynadı. Aynı yıl Cezayir'deki Fransız Askeri Birliği Özel Kalem Müdürlüğü-
ne tayin edilince bütün vaktini tekrar hapishaneleri gezmeye ayırdı ve haksız
yere tutuklanan Cezayirli önde gelenlerin serbest bırakılmalarıyla meş-
gul oldu. Ancak onun serbest bıraktırdığı kişiler Fransız basının yönlendirmesiyle
birkaç gün sonra sömürge idaresince tekrar tutuklanmaktaydı, hatta
içlerinden bir kısmı idam edildi. Bu durum karşısında sömürge valisi
Jean Soustelle ile tartışan Vincent Monteil gayretlerinin boşa gittiğini gö-
rünce bu görevinden istifa edip Paris'teki görevine döndü. ı956 yılında
gönderildiği Fas'ta da Cezayir'dekine benzeyen tecrübeleri aynen yaşadı.
Bütün bunlardan sonra halen sömürgecilikte ısrar eden ülkesinin bir askeri
olarak bu görevde daha fazla kalmak istemiyordu.
Fransız Dışişleri Bakanlığı Lübnan'ın Bikfaya şehrinde Uygulamalı Modern
Arapça Merkezi Müdürlüğü açmış ve başına Vincent Monteil'in de çok
değer verdiği şarkiyatçı Jacques Berque getirilmişti. Onun Fransızların en
itibarlı bilim kuruluşlarından birisi olan College de France'a üye seçilince
Paris'e dönmesi üzerine 1956 yılında bu merkezin müdürlüğü Vincent
Monteil'e teklif edildi ve iki aylık bir düşünmenin ardından bu göreve gitti
ve 1959 yılına kadar Lübnan'da kalarak Arapçası'nı geliştirdi. O yıllarda
henüz kimsenin pek ilgilenmediği Sovyetler Birliği'nde yaşayan Müslümanlar
üzerine Les musulmans sovietiques (Paris 1957) isimli kitabını yazdı ve
dönemin Fransa devlet başkanı Charles de Gaule bu çalışmasından dolayı
kendisini yazılı olarak tebrik etti.
1960 yılında hem bu görevine, hem de bir daha dönemernek üzere askerlik
görevine veda etti. Bu arada modern Arapça üzerine hazırladığı doktora
tezini de aynı yıl Sorbonne Üniversitesi'nde savundu ve bu çalışması-
nı L'Arabe moderne adıyla kitaplaştırdı.
Vincent Monteil artık bütün vaktini ilmi araştırmaya verdi ve özellikle
Afrika'yı kendisine sevdiren babasının yolundan giderek Senegal'e gitti.
Burada 1959-1968 yılları arasında yaklaşık on sene kaldı ve bugünkü adıyla
Cheikh Anta Diop Üniversitesi'nin Edebiyat ve İnsan Bilimleri Fakültesi'ndeki
Arap Dili bölümü ile İslam Enstitüsü'nde ders verdi. Yine sömürge
döneminde ülkesinin kurduğu Fransız Siyah Afrika Enstitüsü (Institut Fran-
çais de I'Afrique Noire) müdürü Theodore Monod'un yerine geçti. Batı Afrika
Müslümanlarına ait kıymetli el yazmalarını toplayarak ciddi bir yazma
koleksiyonu oluşturdu. Senegal'de bulunduğu 1964'te Amerika Birleşik
Devletleri'ne gitti ve orada yaşayan zenci Müslümanlar üzerine "Siyah
Müslümanlar'ın Dini/La religion des Blacks Muslims" başlıklı bir makale
yazdı. Yine o yıllarda Siyah Afrika Müslümanları üzerine telif ettiği L'lslam
noir (Paris ı964) isimli eserini kendisine Afrika'yı sevmeyi öğreten babası
Charles Monteil'e ithaf etti. İzzet Tanju tarafından Afrika'da İsldm (Pınar
Yayınları, İstanbul 1992) adıyla Türkçe'ye tercüme edildi. Monteil'in Paris-
7 Üniversitesi'ndeki haleflerinden olan Jean-Louis Triaud'a göre bu eser
Fransızcada Siyah Afrika'daki İslam üzerine yapılan araştırmalar için önemli
bir dönüm noktasıdır.
Senegal'den ayrıldıktan sonra bu defa İslam dünyasının en doğusundaki
Endonezya'ya gitti ve ı969-1 971 yılları arasında buranın başkenti Cakana'daki
Fransız büyükelçiliği nezdinde kültür müşavirliği görevini yürüttü.
Orada bulunduğu yıllarda Endonezya üzerine lndonesie isimli kitabını
telif edip bastırdı.
Endonezya dönüşü eski adı Paris-7 Üniversitesi olan ve bugünkü adıyla
Denis Diderat Üniversitesi'nin Arap Medeniyeti ve İslam Kültürü bölümünde
ders vermeye başladı. Kendisi bu görevi bırakınca yerine yine İslam dünyası
konusunda yetişmiş bir ilim adamı olan Necmeddin Bammat geçti.
Vincetn Monteil ı970'li yıllarda Arnavutluk, Birrnanya, Japonya ve İrlanda'ya
seyahatlerde bulundu. ı977 yılında Moritanya'nın başkenti Nua!<.şot'ta
Müslüman olduğunu ilan etti ve Mansur (Mansour) ismini aldı.
Kendisine neden bu ismi aldığını soranlara bunun asıl ismi olan Vincent'in
Arapça karşılığı olduğunu söylüyordu. Endonezya'da bulunduğu yıllarda
yakından tanıdığı bu ülke Müslümanları'nın dini hayatından çok etkilendi-
ği için de mezhep olarak Şafiiliği seçti.
Vincent Mansour Monteil 6 Ocak ı990 tarihli bir yazısında Fransa'da
basının her gün İslam'ın aleyhinde yazılar yayımlamasından rahatsızlık
duyduğunu, bu dine karşı yapılan saldırılara cevap vermek istediğini, ancak
bu konuda kendisine imkan verilmediğini ifade etmekteydi. Öyleki hiç-
bir devlet televizyonu, resmi ve özel radyolar İslam konusunda ilgili ilgisiz
herkesin görüşüne yer verirken onu tamamen dışlamaktaydılar. Bunun sebebi
ise İsrail'in teröre bulaştığını anlattığı kitabı Dossier secret sur Israel: le
Terrorisme (İsrail Hakkında Gizli Dosya: Terör, (tre.: Ergün Göze, Boğaziçi
Yayınları, İstanbul ı995) sebebiyle gazeteleriyle, televizyonlarıyla ve radyolarıyla
bütün medya kendisini yok kabul ediyordu.
Emekliye ayrıldıktan sonra Paris'in merkezinde bulunan iki odalı evinde
yalnız başına münzevi bir hayat yaşamaya başladı. Tek başına sürdürdüğü
hayatını tamamen ilme adadı ve daha önce tamamladığı eserlerinden
başka çok sayıda yeni telif ve tercüme kitap ile ilmi makale kaleme aldı.
Arapça, Farsça, Türkçe ve Malayca gibi İslam dünyasında en yaygın konu-
şulan dilleri gayet iyi bilen Monteil Almanca, İngilizce, İtalyanca gibi önde
gelen Avrupa dillerine de çok iyi derecede vakıftı.
Evinin duvarları içleri birbirinden kıymetli tarihi kitaplarla dolu raflarla
kaplıydı ve bunların önündeki fotoğraflar içinde dördü büyük ebatlarıyla
diğerlerinden hemen ayırt ediliyordu. Özellikle Fransa'nın efsanevi devlet
adamı ve komutanlarından Charles de Gaule, Fransızlar'ın en büyük şarkiyatçılarından
Louis Massignon, ı973 yılında Paris'te tanıştığı ve 1981'de
de Trablusgarp'da tekrar görüştüğü Muammer Kaddafi ve ı979 yılında Paris'te
sürgündeykenziyaret ettiği İran devrimini gerçekleştiren İmam Humeyni'ye
ait fotoğraflar adeta her gün onunla sohbet ediyor gibi çalışma
odasındaki masasının yanı başında duruyorlardı. Hayatında bu dört şahsiyetin
hep ayrı bir yeri olduğu kendi ifadelerinden de anlaşılıyordu.
Vincent Monteil'in en büyük emek sarf ederek ortaya koyduğu eser hiç
şüphesiz Fransızca'ya tercüme ettiği İbn Haldun'un Mukaddimesi'dir. Önce
Türkiye'deki kütüphanelerde mevcut yazmalardan hareketle tenkitH bir
metin hazırlayan Monteil'in bu kıymetli eseri Fas kralı tarafından sınırlı
sayıda basıldı. Ardından bu son derece kıymetli Arapça metni tam altı yıl
başka hiçbir çalışmayla meşgulolmadan Fransızcaya tercüme etti ve halen
Fransa'da piyasada bulunan Mukaddime tercümesi ona ait olup ilk defa
1967'de Beyrut'ta basılan eser, en son 1997 yılındaki Paris baskısına kadar,
defalarca yayımlandı (Discours sur l'histoire universelle d'Ibn Khaldun).
İslam dünyası hakkında genel bilgi verdiği Le monde musulman isimli eserinde
farklı soylardan Müslüman portreleri ve mimari şaheserlerin fotoğraflarıyla
süslü son derece önemli bir eseri bulunmaktadır. Arap dünyasını anlatmak
için kaleme aldığı Le monde arabe isimli eserinde Müslümanların bilime
katkılarını göstermek için kıymetli minyatür desenlerini koymayı tercih
etti. Arapların meşhur ama şairi Ebu'l-Ala el-Maarri, Ebu Nüvas, Ömer Hayyam,
Harız, el-Birun!, İbn Haldun, Yunus Emre gibi her biri sahalarında
zirveye çıkmış ilim ve gönül adamlarının eserlerini Vincent Mansour Monteil
bir sarraf hassasiyeti ile yakından inceleyip bunlar üzerine eserler ortaya
koydu. Hatta XX. yüzyılda yaşayan İranlı şair Sadık Hidayet gibi yeni
isimler de onun ilgi alanına girebilmekteydi. Yine XX. yüzyılda İslam dünyasının
geleceğini karartmak için entrikalar çeviren ve bunda da belli bir
seviyede başarılı olan Lawrence'i bir kitap çerçevesinde incelemeden edemedi.
Hayatının en az 60 yılını İslam dünyasını ve bu dine inananların
insanlık tarihine yaptıkları büyük katkıları anlatmak için geçirerek 40 kadar
telif ve tercüme kitap ile yüze yakın makale yazıp konferansıarda tebliğ
sundu. Zaman zaman kendisini de eserlerine konu edindi, nitekim Soldat
de Fortııne isimli kitabı sıradan bir hatıradan çok muhtevası itibarıyla o
döneme ait önemli bilgiler nakleden bir tarih kitabı özelliği taşımaktadır.
İkini Dünya Savaşı sırasındaki yaraları her ne kadar o dönemde iyileşse
de yaşlandığında yeniden kendisine büyük acılar vermeye başlamış ve evinden
çıkamaz olmuştu. Yine kendisi gibi ilerlemiş yaşına rağmen kaldığı
manastırdan ziyaretine gelen kız kardeşi ile her türlü sağlık ve diğer özel
işleriyle ilgilenen yeğeni dışında herhangi bir ziyaretçisi kalmadı, zaten
kendisi de ziyaretçi kabul edecek durumda değildi. Yaklaşık on yıldır yata-
ğa mahkum olmuş bir hayat süren Vincent Mansour Monteil27 Şubat 2005
tarihinde vefat etti. 1995'te Jacques Berque'in ve 2004'te Maxime Rodinson'un
ölmesinin ardından Fransızlar'ın eski kuşak şarkiyatçılarının hayatta
kalan son ferdi Vincent Mansour Monteil'in de vefatıyla XX.yüzyıla damgasını
vuran bu insanların dönemini kapatmış oldu.