Söz gelimi "Yalnız Almanya ve Fransa'da Kemalizm'e dair yazılan eserlerin bizdekilerden daha çok olması, yerli düşüncelerin kıtlığı ve yoksulluğu bakımından ne utandırıcı bir nispettir."
Hümanistler ise insanlığın tamamına mâl olmuş düşüncelerin etnik kimliklerinden umacı görmüş çocuk gibi kaçtıklarını izaha çalışıyor. Onlar daha çok ortak aidiyetlere inanıyor ve insanlığın içine düştüğü çukurdan ancak küresel bir kimlik tanımıyla çıkılabileceğini ileri sürüyorlar. Bu, komik geliyor bana. Dünya üzerindeki bütün sınırların ortadan kalkabileceğine, farklılıkların önemini kaybedip ortak bir kimlik oluşabileceğine inanıyorlar ama yalnızda Türkler'den oluşacak Turan adlı birliği ütopik olarak görüyorlar.
Kendi kültür ve değerlerini korumaya alıp geliştirip bu değerleri yaşatmak isteyen ve bunu görev edinen her yazar benim için değerlidir. Akıcı ve anlaşılır şekilde hakiki Türkcülüğün ırkçılıkla alakası olmadığını bu denemeyle de görmüş oldum. Para kaygısıyla yazılan saçma sapan kişisel absürt gelişim kitapları bize ne verebilir ki, bir ara arkadaşlar bu kitaplardan birini okuyorlardı, bulutlara niyetlerini bir kağıda yazarak gönderiyorlardı, o kadar salakçaydı ki. Şuan onlara bakıyorum onlara koca bir hiç katmış o kitap, şimdi esamesi bile okunmuyor. Ülke olarak da ülkü olarak da tabiki güzel yerlere evrilip gelişmeliyiz. Ama bunu özümüz kalarak öz değerlerimizle çalışarak yapabiliriz. Kitabın özünde vurgulandığı gibi bu kulaktan dolma klavye milliyetçiliği olmamalı. Başka ülkelerin baby shower(!) partileri bize uygun olmayan tamamiyle kapitalizmin oyunu olan bunun gibi özentileri sosyal medyada paylaşanları zavallı olarak görüyorum. Bizi bize bırakmasalar da biz kalabilmeliyiz.
Daha kaç asır atalarımızın yaptıklarıyla kendimizi avutacağız? Daha kaç yüz yıl batı emperyalizmi bahanesinin arkasına saklanıp zaman geçireceğiz? Daha kaç kuşak “potansiyel sahibiyiz” diye övünüp duracağız? Daha önce yapılanları tekrarlamak için değil, daha iyisini yapmak için ayağa ne zaman kalkacağız?