Osmanlı Hanadı'nın durumu çok farklıydı. Teorik olarak devletin başında Osmanlı sultanı olmasına rağmen Almanya ve Avusturya-Macaristan'ın aksine Osmanlı hükümdarın savaşa girişte ve savaşın gidişatında hiçbir etkisi yoktu.
“Geçici hükümet ile Sovyetler arasında var olan ordu ve barış sorunları konusundaki gerginliklerden Almanların haberi vardı. Alman Orduları Başkomutanlığı iç politik sürtüşmeleri körüklemek ve otoritenin, dolayısıyla da Rus Ordusu'nun, çökmesi amacıyla İsviçre'de sürgünde yaşayan bir adamın Rusya'ya gidişini mümkün kıldı. Çün kü bu adamın Rusya'daki devrimi devam ettirmek ve İkili İttifak'la (Almanya ve Avusturya-Macaristan) savaşı sona erdirmek istediği biliniyordu. Bu adam Lenin'di”
“Gelecekteki savaşlarla ilgili halk arasındaki tasavvur genellikle 1870/71'deki Alman-Fransız savaşından besleniyordu. Beklenen şey iki ordu arasında kısa bir karşılaşma ve bu karşılaşmadan taraflardan birinin hızlıca muzaffer şekilde ayrılmasıydı. Söz konusu çatışmanın sonuna doğru topyekûn bir halk savaşının tezahürlerinin görüldüğü ise hiç kimse tarafından, hatta bunu daha iyi bilmesi gereken profesyonel subayların çoğunca bile, 1914'e kadar fark edil medi. Sonuç olarak 1914 yılı Ağustos'unda dillerde dolaşan söz, o yılın Noel'inde yeniden evde olunacağıydı.”
Patlayıcı imalatında yaşanan zorluklar karşısında Fritz Haber ve Carl Bosch adlı iki kimyacı, Almanya'nın kurtarıcıları olarak ortaya çıktılar. Çünkü Şili'den ithal edilen güherçile'nin -potasyum nitrat- Almanya'ya girişinin İtilaf devletlerince engellenmesi üzerine, bu iki kimyacı sentetik nitrat yapımını bulmuşlar ve bu sayede dinatim imalatının sürmesini mümkün kılmışlardı. Böyle bir gelişme olmasaydı, İttifak devletleri 1915 yılı baharında, kelimenin tam anlamıyla mühimmatsız kalacaklardı.
Yirminci yüzyılın en büyük felaketlerinden biri olarak tanımlaya bileceğimiz Birinci Dünya savaş’ı sonucunda halkların özellikle savaş gazilerinin yaşadığı buhranlara yer verilmiş. Fakat yazarın bazı konularda - özellikle Ermeni Tehciri’nden soykırım olarak bahsetmesi, Türklerin çocukları öldürüp kadınlara tecavüz etmesi vs - yanlı davrandığını düşünüyorum. Her şeye rağmen kesinlikle okunması gereken bir kitap.
I. Dünya Savaşı ile ilgili en yeni ve en özgün kaynaklardan birisi. Kadir Kon Hoca, bu eseri iyi ki Almanca'dan dilimize kazandırmış. I. Dünya Savaşı'nın sadece politik ve cephe yönlerini ele almayıp; cephe gerisindeki hayatı da detaylı bir şekilde incelerken, diğer I. Dünya Savaşı kitaplarıyla ilgili bilgi ve eleştirilerde de bulunuyor. Kadir Kon Hoca'nın ön söz için yazdığı yazı ise tek kelimeyle mükemmel. I. Dünya Savaşı ile ilgilenen herkesin mutlaka kütüphanesinde olması gereken bir eser.