"Ne zaman?"
"Yarım saat önce."
“Yanında değildim."
"Kimse yokmuş. Cevat abi bulmuş."
"Anladım, yani babam yalnız mıymış öldüğünde?"
"Ah be oğlum! Hangimiz değiliz ki?"
Uzun bir sessizlik oldu, kimin telefonu kapattığı belli olmadı. Kimin hangi sözü söylediği de. Hem ne fark ederdi ki? Daha büyük bir sözdü söylenen; bütün sözleri bitiren ve bütün sözleri söyleyen söylemişti son sözü. İnsanla en yalın konuştuğu anda konuştuğu dille konuşmuştu. Üzerine sözün değil, sessizliğin örtüldüğü bir lisandı bu, asıl gerçeğin anlaşıldığı gündü bu. Ölümdü bu!
"Kahramanlık şehit düşmektir bizim kitabımızda evlat. Bak, dedeciğin sadece iki gözünü vermiş şu İstanbul'a. Karşılığında koca bir İslam başkentini alanlardan olmuş, iki göz ne ola ki?"
"Bir şehir ki kapilariyla konuşuyor.
Bahceleriyle, köprüleriyle, konaklariyla konuşuyor.
Bir şehir ki, giderken yerine yine kendisini bırakıyor.
Diyarbakır..."