Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yılmaz Öztuna

Yılmaz ÖztunaBir Darbenin Anatomisi yazarı
Yazar
8.5/10
565 Kişi
2.056
Okunma
244
Beğeni
11,2bin
Görüntülenme

Yılmaz Öztuna Gönderileri

Yılmaz Öztuna kitaplarını, Yılmaz Öztuna sözleri ve alıntılarını, Yılmaz Öztuna yazarlarını, Yılmaz Öztuna yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Selânik, Osmanlı İmparatorluğu'nun çok mühim bir limanı idi. Eyalet merkezi idi. Üçüncü Ordu'nun merkezi de zaman zaman ya Selânik, ya Manastır olmuştur. Türkiye'nin İstanbul'dan sonra Avrupa'daki en büyük şehriydi. Şehrin nüfusu -o çağ için büyük rakam olan- 300.000'e yaklaşıyordu. Pek çok orta dereceli sivil ve askerî Türk okulu dışında bir hukuk fakültesi vardı. Mühim Türkçe gazete ve dergilerin yayınlandığı bir kültür merkeziydi. Bu sırada 31 yaşında bulunan Kurmay Binbaşı Mustafa Kemal Bey'in doğum yeri idi. Nice Türk büyüğü yetiştirmiş bir şehirdi. Bunların arasında kısaca “Selânika” (Selanikli) diye ünlü büyük tarihçi Mustafa Efendi (15401600) anılabilir. Klasik Türk tarihçilerinin en büyüğü olan Müneccimbaşı Şeyh Ahmed Dede (1631-1702) de Selânik doğumludur. Pek çok tekkesi arasında Mevlevîhâne'si ünlü idi. Büyük ticaret merkeziydi. Daha XVII. asırda Evliyâ Çelebi, “Bedestenindeki altın ve gümüş şakırtısından insana hayret gelir.” diyor... Selanik'i müdafaa ile görevli Tahsin Paşa, jandarma generali idi. Abdülhamid, ihtilâs (devlet malını çalma) suçunu tesbit ettiği buadamı bir köşede oturttu ve sert muamele etti. Meşrutiyet'te, eski rejimden zulüm gördüğü iddiasıyla parlayanların arasına girdi. Kendisine bir Türk kolordusu emniyet edildi. Muazzam kolordusunu, tek kurşun attırmadan, Yunanlılar'a, bütün silâhları ve Selånik şehri ile beraber teslim etti (9 Kasım 1912). Bir çirkef iştir ki, sayın okuyucularımın midelerini bulandırmamak için tafsilâtına girmiyorum.
Rusya'nın Balkanlar'da ne Balkan devletlerinin birbirleriyle, ne de Osmanlı İmparatorluğu'na karşı savaşa müsaade etmeyeceğini bildirmesi, Bâbiâli’yi tatlı bir rehavet uykusuna sevketti. Osmanlı hükûmeti, Rumeli'ndeki en iyi yetiştirilmiş 120 tabur askeri terhis etti. Bu terhis emrinin nasıl bir gaflet ve dalâlet şebekesi tarafından gerçekleştirildiğinin tafsilâtı, Türk okuyucusuna hüzün verir. Balkanlılar'a âdeta davetiye çıkarılmıştı. Belki Osmanlı'nın aklı yeniden başına gelirdi. Bu fırsatı kaçırmamak gerekti. Bir savaşta terhis edilen bu taburların tekrar orduya celbi ve seferber hâle getirilmesi aylar alırdı, bunu değerlendirmek icab ediyordu. Nitekim böyle oldu.
Reklam
Berlin, Almanya'da olduğu gibi Türkiye'de de parlamenter iktidara inanmazdı. Prusya zihniyetine göre, bir devlette tek gerçek güç, o devletin ordusu idi. Ordu da subay, bilhassa kurmay subay demekti. Türk subayı Alman senpatizanı haline getirilebilirse, Türk İmparatorluğu, Berlin'in yanında olurdu.
Önce Rumeli'ndeki Balkanlı azınlıkların düşmanlık-larına, anlaşmazlıklarına son vermek icab ediyordu. İlk safha bu idi... Osmanlı Rumeli eyaletlerinde, bilhassa Makedonya'da yaşayan Bulgarlar, Yunanlılar ve Sırplar, kiliseler ve kilise mektepleri meseleleri yüzünden birbirleriyle dehşetli anlaşmazlık ve düşmanlık içindeydiler. İkinci Abdülhamid, bu mevzua elini bile değdirmemiş , aralarındaki anlaşmazlığın sürüp gitmesini, Balkanlar'daki Türk hâkimiyetinin esas prensiplerinden biri olarak kabûl etmişti .
Sultan Abdülhamid, Selânik'ten üzerine gelen ve “Hareket Ordusu” denen kuvvetleri çok kolayca defedebilecek durumda iken, orduyu iç politikada kullanmamak prensibindeki azmini gösterdi ve karşısındakilerin asla anlayamadıkları bir ders daha vermek istedi: İstanbul'daki kumandanların kendisine yalvarmalarına rağmen, Hareket Ordusu üzerine ateş açtırmadı. Ekserîsini Balkan kavimlerinin çetecileri teşkil eden bu kuvvet, İstanbul'a girdi. Sürüyle insan öldürdü ve astı. Yıldız Sarayı yağma edildi. Bulgar, Sırp, Yunan çetecileri zengin oldular. Maksat hâsıl oldu.
Padişahlar, hiçbir devirde orduyu iç politikada kullanmamışlardır. Bu, Osmanoğulları’nın değişmez prensibidir.
Reklam
Ermeni Patriği Narses, Grandük Nikola'yı Yeşilköy'de ziyaret etti ve Doğu Anadolu'da bağımsız bir Ermenistan kurulması için Rusya’nın yardımını istedi. Bu adam, bir Türk vatandaşı ve padişahın bir tebeası idi.
Üçüncü Plevne Zaferi üzerine II. Abdülhamid, Osman Paşa'ya “Gazi” unvanını vermişti. Padişah tarafından, resmen, bir kumandana bu unvanın verilmesi, geçmişi savaşlarla ve zaferlerle dolu olan Osmanlı tarihinde bile nadir görülen bir olaydı. Diğer Türk kumandanları, bunun üzerine Osman Paşa'yı büsbütün kıskanmaya başladılar. Plevne’yi kurtarmak için teşebbüse geçmiyorlardı. Ellerindeki kuvvetleri tehlikeye atmaktan, yenilmekten, mes'ûl olmaktan korkuyorlardı. Süleyman Paşa, başkumandanlıkta selefi olan Müşîr Mehmed Ali Paşa ile Müşîr Rauf Paşa'ya, Plevne yolunu açmalarını emrettiyse de, bu kumandanlar, böyle bir şeye teşebbüs bile etmediler. Kendilerinden genç olan yeni başkumandanı da kıskanıyorlardı.
16 yıllık çok büyük bir savaştan Fâtih, tek başına, müttefiksiz, dehşet koalisyonunun üyelerini üçer beșer perişan ederek, cihan galibi olarak çıktı. Atina ya, Bükreş'e girdi. Balkanlar'ın tek hâkimi oldu. Karadeniz'i Osmanlı iç denizi hâline getirdi. Boğazlar'ı kapatarak modern boğazlar rejimini kurdu ve boğazların açık su yolu olmalarına son verdi. İtalya’yı fethetmesinin arifesinde, Venedik istihbarat teşkilâtı tarafından zehirlenerek 49 yaşında, ordusunun başında, otağında, askerinin içinde, sefer hâlinde öldü (1481). Belgrad'ı Macaristan'dan alamamış ve Macar Ovası yolunu açamamıştı. Bu iş, torununun oğlu Kaanûnî Süleyman'a nasîb oldu.
6649 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Çok güzeldi. Her cildi tek tek okumadım ama vakit buldukça merak ettiğim konuları açıp okuyordum. Bir ansiklopediye göre gayet anlaşılır ve akıcı bir dili vardı... Beni etkileyen çok yeri olmuştu.
Büyük Türkiye Tarihi (14 Cilt)
Büyük Türkiye Tarihi (14 Cilt)Yılmaz Öztuna · Ötüken Neşriyat · 197931 okunma
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.