“Haberim yokmuş gibi çek! “ dercesine;
Yükümü çek! Kahrımı çek! Nazımı çek! İlgimi çek!
Bütün bunları boş ver, temiz havayı içine çek! Olumsuz yaşanmışlıklarını; içine çektiğin nefesinle dışarıya bırak, yaşadığın An’a şahitlik et!
Arafta yaşamanın ne olduğunu sayende öğrendim.
Ruhum; boyutlar arası dolaşsa bile, yolu bulurum ben, sen yeter ki nokta’yı koy! Mesajlarıma cevap vermemen bendeki değersizlik hissini uyandırdığını bilmeni isterim, buradaki değersiz ben miyim yoksa sen misin? Bu bekleyişler ve bekletişlerle yok saymaya çalışsan da ben tam oradayım, kafanın içinde, kalbinde, derin nefesin de…
Başkalarıyla sohbet ederken seni izliyordum, sakince dinliyor, kafanı sallıyor, gözlerini kırpıştırarak konuşana onay ve destek veriyordun.
O sakince durup dinlemelerin, beni benden alır, seninle yapacağım hararetli konuşmalarda beni dinleyeceğini hayal ederdim.
Sana neler neler anlatırdım, hem de gözlerine bakarak, düşlerdim, düşlerdim.
Eril enerji; “dişil enerji hastalanmasın, yaşlanmasın, benim bütün isteklerimi yerine getirsin” derken bir de dişilin ondan önce ölmemesini ekliyor.
Eril enerjiler:
“Ben ölene kadar bana baksın.” diyorlar.
Evet, ölümsüz aşkı; hastalanmayan, ölmeyen robotlar da aramaya hazırlar. Farkında değiller ki; soylarının sonunu getiren bu düşünceyi mutlulukla istediklerinin.