En kurnazları olaylara adım uydurabilenler, başarıya ulaşıyor. Akıntıya karşı yüzmüyorlar. Böylece hep kârlı çıkıyorlar. Kazançlılar ama yaşamıyorlar. Kendileri yok ortada, akımın içinde eriyorlar, onun biçimini alıyorlar, kendi biçimleri yok. Kimi için yaşamak kolay, güdülmeleri yetiyor. Kayıyorlar. Ben, bense dağlar aşmak zorundayım, hiçbir zaman tırmanamadığım dağları. Olası olmayanı yapmak zorunluluğu duyan seçkin bir soyun insanıyım. Ne yazık ki bu soyun en miskinlerinden biriyim. Kımıldayamıyorum yerimden ve dağlar gittikçe yükseliyor gittikçe daha korkunç oluyor. Ben onlara gitmesem onlar bana gelecek. Şimdiden yerin sarsıntısını duyuyorum. Kayaların üstüme düştüklerini ve beni paramparça ettiklerini görüyorum. Biliyorum, herşeyden vazgeçerim ama kendimden vazgeçemem. Tam tersini yapabilmeli miydi?
Ne var ki, yaratıcı toplum yolunda çağdaş eğitim ve öğretime yaptığımız yatırımın sonuçları bizim alanımızda (tiyatro) hemen görünmüyor. Gene de bizlerle birlikte temelleri atılan bu yapı yükseliyor, bunu biliyorum. Çünkü çağdaş öğretim alanındaki arayışlar son yirmi yıldır giderek yoğunlaştı. Bugün dilediğimiz noktaya daha gelememiş bile olsak, temel sorunların bilincinde olan bir kesim var, bu göz ardı edilmeyecek derecede önemli bir olgu. Öte yandan, bu gelişme Türkan Saylan’ın altyapıda temel değişiklikler yapmayı ve olabildiğince çok sayıda insana ulaşmayı hedefleyen projelerinde olduğu gibi gözle görülecek kadar belirgin değil.
Bugün bizde aydın deyince, işte okur yazar, üniversite mezunu, kafası çalışan biri geliyor akla. Ama aydın olmak çok farklı bir şey, aydınlanmaya yatkın olmak ve bunun için çalışmak, uğraşmak anlamına geliyor. Bulunduğu ortamı, çevresini biçimlendirmek, haksızlıklara karşı çıkmak, koşulları değiştirmek, kısaca yapıcı olmak. Düşünen, gören, duyarlı olan ve sorumluluğu taşıyan eğitimci kişi diye tanımlayabiliriz belki aydını.
Unutmadığım bir şey var, belediyede üst düzeyde çalışan bir mühendis kız bir gün bizleri, ne kadar iyi yapıyorsunuz, şuydu buydu diye övüyordu. Ben de “Niye öyle söylüyorsun, bizi öveceğine sen de bir şeyler yapsana” dediğimde, durdu durdu bence dedi ki “Biz sıradan insanlarız. Bizler ne yapabiliriz ki?” Bu söz beni çok üzdü. Okumuş, üniversiteyi bitirmiş, belli bir birikimi var, gene de kendisini sıradan insan olarak görüyor. Bizim yaptıklarımızı beğeniyor, ama kendisi bir şey yapabileceğine inanmıyor. Yani kendi kendisini yok ediyor ya da yok sayıyor. Öylesine kendine güvensiz.