Bu kitaba tesadüfen denk geldim ve hiç fikrim olmadan aldım. Ama okuduktan sonra şunu rahatlıkla söyleyebilirim, iyi ki karşılaşmışız. Birkaç sayfalık öykülerde yaratılan karakterleri kısa sürede tanıyıp, onlarla empati kurabiliyor insan. Bence bunu yapabilmek kolay bir iş değil ve bu nedenle bile yazarı tebrik etmek gerekir. Ayrıca yazar süslü cümleler kurayım, uzun betimlemeler yapıp okuru dilimle etkileyeyim derdinde değil ve bence bu güzel bir artı. Ekstra süslü cümleler kurmadan da iyi hikaye anlatılabilir, bu kitap güzel bir örnek bence.
Karakterlerin hikayeleri genel olarak çok sarsıcıydı. Hepsi hayattan yara almış, bu nedenle hayatın içinden insanlara benziyordu. Çok Bin Vuruş, Ölüyorum Kederimden ve Rende öyküleri kişisel favorilerim oldu. Rende'yi okurken içimde Bulutsuzluk Özlemi'nin Bağdat Kafe şarkısının sözleri canlandı ve öykü bitince açıp üzüntüyle onu dinledim. Şarkının yazıldığı dönemdeki savaşla öyküde anlatılan savaş farklı olsa da savaş sonuçta, temelleri ve sonuçları aynı, dünyada değişen pek bir şey yok maalesef.
Kitaba adını veren ve diğerlerinden çok daha uzun olan Kemik Tozu öyküsünü ise ayrıca sevdim. Hatta kitabı bitirdiğimde keşke bu hikaye daha uzun anlatılsaydı, Fadime ve Serdar'ın hayatlarına dair bir roman yazılmış olsaydı dedim.
Çarpıcı hikayelerle karşılaşmak isteyen okurların bu kitapla tanışmasını tavsiye ederim.