Ah İstanbul!
Sırtından binlerce adım geçer de çıkmaz sesin.
Sessiz hıçkırıkların bir dalganın süzülüşünde yankılanır ve kabaran yüreğinle birlikte damla damla gözyaşın sahile vurur.
İki yakan bir araya gelmese de bir yar seversin, kalbini bir kuleye hapsetmiş, nazlı etekleri Üsküdar'a uzanan...
Zırhını kuşanmış yedi asker başında bekler, kavuşmak hep başka bahara kalır.
Karşı gelsen zindanlara hapsederler yüreğini, esaret değil korktuğun bilirim.
Yârin mavi gözlerine hasret kalma düşüncesi öldürür seni.
Dokunamasam da uzaktan seyrederim gözlerini, dersin.
Sonra ağlarsın sessizce, gözyaşın sevdiğinin gözyaşına sarılır, sonra damla damla sahile vurur.
Özlersin, bilirim. Bu yüzdendir rüzgârında hep bir hasret kokusu taşıyışın...
Bazen birini tanıdığını sanırdın, ona yıllarını verirdin, ama elinde kalan tek şey o giden yıllara olurdu. Hatta onlar da gelmiş geçmiş olurdu. Sen ise anılarınla birlikte ortada çırılçıplak kalırdın.
Boş bir sayfa vardı önümde,bir de hayallerim...
Ya hayallerime yazacaktım yüreğimden geçenleri, uçup gidecektiler ya da hayallerimi yazacaktım satır satır, yüreklerden geçecektiler...