“Özgürlük içinde yaşayan bir ülkenin şairi olarak yazdıklarımdan kuşkulandılar mı, kendimi savunmak için aydınca bir hesaplaşma olurdu mahkemeye çıkışım. Toplum karşısında açık açık hesap verme olurdu. Gördüğüm tepki, bana öğretirdi yazdıklarımın anlamını, sanatçı olarak görürdüm şiirimin başarısını, ya da yerine oturmadığını. Bugün beni çağıranlar bana bu olanakları vermek için çağrıda bulunmuyorlar ki. Başımı ezmeye karar vermişler. İbret olsun diye. İşkencelere ne kadar geç katılırsam onların utkularını o kadar geciktirmiş olacağım. Şu halimle bile kendime güvenim artacak.”
Alıntı Şuradan
Rıfat Ilgaz - Karartma Geceleri
Rıfat Ilgaz
Bu malzeme telif hakkı ile korunuyor olabilir.
Bazen aklımın içinde sular akıyor, ben sanki elime geçirebildiğimi yakalayıp kelimeye çeviriyorum. Sonra gün gelip dara düşüyor, kendi yazdıklarımdan kendime derman bulmaya çalışıyorum.
Nedense çok çalışan kesim en az parayı kazanıyordu ve en çok eziliyordu.Hiçbir şekilde bu yazgıyı değiştirmiyordu dünya ve hiçbir şekilde kara düzen yıkılmıyordu
Kendimi sana layık görmüyordum. Gençliğim, allahsız biz çölde akıp giden başıboş bir ırmaktı. Sularında sen yıkanmalıydın. Sana yazdıklarımdan utanıyordum. Kelimeler neden kâğıdı yakmıyorlardı? Neden içimdeki yangını, içimdeki coşkunluğu sese kalbedemiyordum? İlk defa olarak Tur-u Sina'daki Musa'nın aczi içindeydim. Gözlerim kamaşmıştı. Ve kekeliyordum. İlk defa olarak anlıyordum Oscar Wilde'i: Oduncu ormanda gördüğü perilerden söz edermiş her akşam. Bir akşam gerçekten bir peri görmüş ve nutku tutulmuş. Sana hislerimi bütün coşkuluğu ile anlatmaktan korkuyordum. Ya beni küçümserse diyordum, ya zayıf bulursa, ya sevmezse? Ama sevginin maskeye ihtiyacı yoktu, koltuk değneklerine ihtiyacı yoktu. Tekdim. Ve beni bütünümle seviyordun. Sevmeğe mahkumdun. Yalnız beni sevmiştin ve yalnız beni sevecektin. Bu senin ilk ve son aşkındı. Sonra birden çirkin bir hayalet dünyamı zindan ediyordu. Ohumsun benim demiştin, dudakların bu hitabı yalnız benim için mi kullanmıştı acaba? Her şeyi kırıp dökmek istiyordum. Sonra tekrar sesini duyuyordum: bir pınar sesi kadar berraktı, bir kuş cıvıltısı kadar bakir. Tais, Taisim benim.