Güneş altında söylenmedik bir şey kalmamış olsa bile, sen, sözünü öyle bir biçimde dile getirmelisin ki, o sözün o biçimde dile getirilmiş olması, dinleyenlerin kendi gerçeklikleriyle yeniden ve yeni bir irtibat kurmasına yol açsın!
Yazarla yazar olmayan arasındaki fark, aynı zamanda, bir okul müsameresi ile profesyonel bir tiyatro arasındaki farkla da mukayese edilebilir. Bir okul müsameresinde herhangi bir oyun, bir defalığına bir profesyonel tiyatrodan daha iyi icra edilmiş olabilir. Ama o, bir defalıktır ve gelip geçer. Profesyonel tiyatroda ise, oyun zaman zaman kötü de icra edilmiş olsa, o tiyatro perdesini açmak ve oyuncular o oyunu oynamak zorunda bulunur: seçeneksiz olarak durum böyle olur. O oyuncunun sahneye çıkmamak gibi bir şansı mevcut değildir.
Dostoyevski de kendine ait odası olmayanlardan. Bu yüzden zengin, asaletli, malikane sahibi Turgenyev'e içerleyip dururmuş. Bir gün onun ziyaretine gitmiş. Uşaklar, bu hırpani kılıklı adamı içeriye almak istememişler. O da: "Efendinize söyleyin, Dostoyevski ziyaretine geldi." demiş. Mesajı alan Turgenyev, büyük yazarı bizzat karşılamak için kapıya kadar "teşrif etmiş." Dostoyevski'nin bu ziyaretini kendisi için lütuf saydığı besbelli. Etrafta uşaklar, hizmetçiler, belki seyisler dolanırken, Dostoyevski, güler yüzle kendisine: "Hoş geldin" demek üzere elini uzatan Turgenyev'e: "Seni ziyarete geldim, ama oturmak için değil; sana hakaret için geldim" demiş ve Turgenyev'in elini sıkmadan geri dönüp gitmiş. Bir rivayette, Turgenyev'in yüzüne: "Tuh!" dediği de söyleniyor.