Ne acı... Behçet Necatigil'in yıllarca çevirmek için uğraştığı eser.
Wolfgang Borchert 20 Mayıs 1921'de Hamburg'da doğ- du. Kitapçılık yaptı; bir süre de Lüneburg'da aktörlük etti. 20 yaşında, İkinci Dünya Savaşı için askere alındı (1941), Rus Cephesi'ne gönderildi, ağır yaralandı; "bozguncu görüşleri" nden ötürü, difteri ve sarılığa yakalanmış olmasına bakılmaya- rak, sekiz ay
İnatla bitmeyen, size işkence eden aşk hikâyeleri vardır. Mimì ve Ninella'nınki de bunlardan biriydi: sessiz ve geleceği olmayan bir düet gibiydi. Her zaman olduğu gibi her şeyi güçlendiren bir hatıra. Şimdi o geçmiş, orada, onları birleştirememiş ama çocuklarını birleştirecek kilisedeydi. Don Mimì yavaşça Ninella'ya yaklaşıp bir elini
Sayfa 168 - Pegasus YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Başkası adına utanmak, ne kadar tanıdık
Yalnız bir tek şey vardı; yazılanları gördükçe utanıyordu. Oradaki tepkisi utanmaktı. "Ayy! Bunun için mi yazmışız yani?" gibi bir şey vardi, ama utan-mak gibiydi. Yani hiçbir şey yazmamış gibi hissetmek kendini. Onu simdi ben de hissediyorum; bu ülkede sanki hiç hikâye yazılmamış. O çok kötü bir duygu. Yani kimi okurun, yazarın senin adını falan anması mühim değil, çok temel bir şey bilmiyor daha, işin ABC'sini bilmiyor.
Türk Destanının Tasnifi
– I – Millî destanlar, tarihi vak’aları tasvirden ziyade milletin yüksek millî duygularını in’ikâs ettiren, tamamıyla ve yahut az çok tarihe müstenit bir ideal âlemi gösteren halk edebiyatı eserlerinden ibarettir. Millî destanlar (épopée) meselesini ciddi surette tetkik edenler Fransız (Roland), Alman (Nibelungen Lied), Rus ve Hintlilerin
Türk Edebiyatında, Akif kadar, hayatı şiire ve şiiri hayata sokmuş şair yoktur. Yalnız, bu hayat, merkez olarak alınmamış, o çağdaki Türkiye şartları içinde ve belli bir ışık altında müşahede edilmiştir. Yani hayat, kendi başına bir gerçek olarak alınıp metafizik kürenin dikenli noktalarına dokunmadan tut da, realitenin içindeki eriyişe kadar
Ne hikâyeler yazıldı benim için, ne şiirler okundu adıma. Sözler söylendi, fetvalar mühürlendi namima. Her yazan kendince bir Yunus tahayyül etti, kâh Âşık Yunus diye anılır oldum, kâh Miskin Yunus diye okunur oldum. Kimi şiirlerime tahammül gösteremedi. Ayrılık gayrılık aradı kanımdan cana gelen kelimelerde. Ne âşık Yunus'um, ne de miskin bir derviş. Herkes kendince bir isim verdi ömrüme. Oysa ben Tapduk'un Yunus'uyum. Dünyadan her gelip göçenin elbet bir hikâyesi vardı. Kimi hikâyeler yaşanmış ama yazılmamış, kimi hikâyeler yazılmış ama okunmamış, kimi hikâyeler de okunmuş ancak okuyanı sarsmamış. Hikâyeler içinde hikâyelerde beni iki bıçak arası et gibi kesen de oldu, sayfayı çevirir çevirmez unutulduğumu gördüğüm de. Herkes bin Yunus anlattı... Herkes yüz Yunus yazdı... Ben ise bir Yunus bildim bir Yunus yazdım. İşte bu da benim hikâyem. Doğum ile ölüm arasında sessizliğe çarpan kanadı kan külüne dönmüş hikâyem. İnsanın kendisine doğru yürüdüğü bir hikâye... Senin hikâyen. Yunusça bir hikâye... İşte bu da benim Yunusça hikâyem, henüz içine kendimi koyamadığım.
Reklam
18 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.