l Oğuz Atay’ın o çok sevdiğim büyülü dünyasında kaybolduğum yeni bir eserin yorumuyla geldim. Yazarın tek tiyatro eseri olan ve vefatından sonra sahnelenen: Oyunlarla Yaşayanlar.
l Atay’ın bu eserinde bir tutunamayan bizi karşılıyor aslında… Coşkun, vaktinden önce tarih öğretmenliğinden emekli olmuş ve kendini tamamen oyun yazmaya adamış biridir.
Bilge Karasu severek, hayranlıkla, dil tadı ala ala, metnin duvarlarına çarpa çarpa, gizinde kaybolarak yol bulmaya çalışa çalışa her metnini defalarca okuduğum, her okuduğumda bana başka kapılar, pencereler aralayan bir yazar. Zaman zaman bu metinlerden hangisi benim için öne çıkıyor diye düşünürüm, her seferinde son okuduğum daha güçlü gelir.
Bazen yazılacak çok şey vardır ama kullanacağın hiçbir kelimenin, derdini anlatamayacağını düşünürsün. Veya yazma özürlüsündür. İnsanı hayatta tatmin eden en büyük hazlardan biri, birşey yaratmak ise eğer, bunu mümkün kılmak için de çok fazla çalışmak gerekiyor. Kitap biter bitmez yazılan gevelemeler bunlar, daha iyisini hakediyor
Yaşama UğraşıCesare Pavese · Can Yayınları · 20212,031 okunma
— Ama işte olay o kadar basit değil! -dedi Kostanjoglo; sözlerini henüz bitirmemişti, komşusu çiftlik sahiplerine karşı müthiş öfkeli olduğu ve onlara biraz veriştirmek istediği anlaşılıyordu.– Yine bir aklıevvelimiz tuttu, dünyanın parasını harcayıp taştan bir hayır kurumu yaptırdı köyünde! Ne o, ne kadar iyi bir Hıristiyan olduğunu gösterecek!
O zamana kadar edebiyatla çok ilgim yoktu. Merhum Ömer Naci, Bursa İdadisi’nden kovulmuş, bizim sınıfa gelmişti. Daha o zaman şairdi. Benden okuyacak kitap istedi. Bütün kitaplarımı gösterdim. Hiçbirini beğenmedi. Bir arkadaşın kitaplarımdan hiçbirini beğenmemesi gücüme gitti. Şiir ve edebiyat diye bir şey olduğunu o zaman öğrendim, ona çalışmaya başladım. Şiir bana çekici göründü. Fakat yazma-dil öğretmeni diye yeni gelen bir kişi şiirle meşgul olmaktan menetti. “Bu biçimde uğraşı demişseler olmaktan uzaklaştırır” dedi. Bununla beraber, güzel yazmak hevesi bende ölümsüz kaldı.
Sayfa 24 - Cumhuriyet Kitapları 2. BaskıKitabı okuyor
Bir tutku kargaşasında -bugün olduğu gibi- (Belki de sonuncusu?) bir duraklama oldu mu, şiir yazma isteği yeniden doğar. Sessiz bir çöküntünün gevşekliği ise düzyazıya dönme isteği verir.
Elimden geldiğince, dilimin döndüğü yere kadar kitap hakkındaki yorumumu dile getireceğim.
İsmet Özel, şair vasfı ile tanınan bir isimdir. Bu sebeple şairane niteliğinden az da olsa bahsetmek istiyorum.
Şiir hepimizin bildiği üzere, duygularımızın ve düşüncelerimizin ifade edilmesi için kullanılan bir edebi sanattır. Şiir yazmak bir sanat
Dünyanın pek çok ülkesindeki egemen kültürel iklim, yeni yazarları yeşertmekten ziyade solduruyor aslında. Yazmayı sosyal bir okuryazarlık faaliyeti olarak değil, bireysel bir yetenek olarak öğretiyoruz. Her yurttaştan okumayı öğrenmesini beklerken, yazarlar kulübüne herkesi kabul etmiyoruz. Sanki aramızdan birkaç kişinin sırtı sıvazlanarak, "Seni gözüm tuttu, sen yazar olabilirsin," deniyor. Oysa bütün sınıfa şöyle söylemek lazım: "Sizi yazar yapacak olan şey yazma eyleminin ta kendisidir; siz yeter ki yazın."
Yazarken yardım istemeyi bir çeşit zayıflık sanıyoruz. Halbuki bunun hakikatle uzaktan yakından ilgisi yok. İşbirliğine yatkın yazar, önerilerden veya eleştirilerden çekinmez, sağlıklı bir özgüven duygusuna sahiptir.