Şimdiye kadar, deneyimlerimi kelimelere aktararak günlüğüme yazmak zor geldiğinde benzetme, mecaz ve özellikle Hz. Mevlana'nm sözleriyle bu zorluğu kısmen aştım. Bu noktada benim için, deneyimin niteliğini anlaşılabilir bi
çimde ifade etmek mümkün değil. Kullanılacak zamirler dahi uygun değil. "Biz" uygun değil, çünkü iki kişi içeriyor. Ama "biz" "BlR" olmuştuk. "O", doğru değil. Çünkü bu zamir, algılamada "ayrılık, uzaklık" ifade eder.
Varoluşun bu halini ifade edebilmeyi "biz", "ben" ya da "o" ile mümkün görmüyorum. Yine de en makul yaklaşım alıntıları kullanmak. Hadis der ki: "Allah ile bir an'ım var ki orada ne gönderilmiş Resullerden birinin ne de Allah'a yakın olan bir meleğin sığabileceği bir yer vardır." Fakat bu, daha büyük bir ölçünün tasavvuru için tamamen imkansızdır.
İlk kitabı çok beğendim ikinci kitap ise tam tersi. Sadece 1 kitap olsaydı keşke dediğimi hatırlıyorum. Kitaba yeni karakterler geldi ama karakterlerin sadece ismini biliyoruz. Olaylar üstün körü anlatılmış. Kitabı yazmak için yazmış. Şu kitabı okumamın tek nedeni Eren olabilir.
Hikâye yazmak için oturduğum hiç vaki değildir. Hikâye yazmak içimden gelmeli ve sonra oturup yazmalıyım. Hikâyelerimi ekseri herkesin arasında, bir balıkçı kahvesinde ve evimde gece yarısından sonra annem uyurken yazarım."
Srebrenitsa anneleri geliyor aklıma Gazze'ye baktığımda. Buraya yazmak beni bir sonuca ulaştırmayacağı için böyle şeyleri konuşmak istemesem de, bazen kırılıyor kemik. O ses can yakıyor, can alıyor. Adın da batsın soykırım.
Şerefsizliğinize.