Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Haşmet Babaoğlu: … Sevmeye adım atışın asıl dinlemek ve dinlenmekten geçtiğini yazmaya başladım. Daha geçenlerde yazdım: Kulak, sevgi organımızdır. Unuttuk bunu… Görselliğin bütün varlığımızı ele geçirdiği bir çağda arkaik bir çağrı mı bu? Hayır, zaman aşırı bir çağrı… Kulak vermeye geri dönmeliyiz. Unuttuklarımızı bir bir hatırlamalıyız. Umutlu muyum? Hayır.
Sayfa 101 - Sorular: Zeynep MerdanKitabı okudu
Bira bardağına bakarken aklıma Edip Cansever'in şiiri geldi. "Bir bira içmek istiyordu kaç gündür / Masaya biranın dökülüşünü koydu." Masa da masaymış dedim, güldüm. Hâlâ gülebiliyor olmama şaştım, bir de buna güldüm. Sonra güneş battı, gece indi, hava buz gibi oldu, ellerim ayaklarım dondu, inatla dışarda oturmayı sürdürdüm. Gece göğü dupduruydu, görüntü çok keskindi. Boğaz'ın karşı kıyılarının ışıklarına bakarken bir zamanlar Şebnem için yazmaya başladığım şarkıyı anımsadım. Önce kolay sanmıştım aşkı, sonra anladım ki çetin cevizmiş. Bitirebilseydim adını çetin ceviz koyacaktım. Işıklara bakarken, ansızın çetin ceviz olanın aşk değil, yaşamın kendisi olduğunu anladım. İlk yanlışı ne zaman ve nasıl yaptığımı bulmaya çalıştım. Kendime en büyük yanlışım Şebnem'i sevmek miydi diye sordum. Buna ne evet diyebildim ne hayır. Yaşamımı Şebnem'den önce ve Şebnem'den sonra diye ikiye ayırıp gözden geçirdim. En büyük yanlışımın, beni felakete sürükleyen şeyin Şebnem olduğuna kendimi inandırmak istedim. Çünkü delice âşıktım karıma ve aşk bütün hataları bağışlatır.
Sayfa 499 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Romanın Macerası: Bozkurtların Ölümü Atsız'ın, tarihin tozlu sayfalarından çıkardığı Kür Şad'ın hikâyesidir. 639 yılında Çin sarayını basan 41 yiğidin hikâyesini Atsız Fransız kaynaklarından, muhtemelen Hüseyin Cahit'in De Guignes tercümesinden, daha üniversite yıllarında okumuş olmalıdır. Çin kaynaklarında Cie-şı-şuay olarak geçen
6.cilt
3. "İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında onu gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın." Kaf sûresi(50), 18. Bu âyet-i kerîme dilin korunması ve ağız disiplini konusunda en temel ve en genel esası belirlemekte, güzel veya çirkin, hayır veya şer ne olursa olsun ağızdan çıkan her sözün kaydedildiğini hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kesinlikte ortaya koymaktadır. Böylesine yakından bir takip, tesbit ve denetime tâbi olduğunu bilmek, dili korumak konusunda alınabilecek en etkili tedbirdir. Yani insan, yokluğunda tercüme-i hâli yazılan biri değil, en yakından takib edilerek yaptıkları ve söyledikleri kaydedilerek hayat hikâyesi tesbit edilen ve ona göre de sorgulanacak olan bir varlıktır. O halde "nefsinin ona verdiği vesveseler" yani içinden geçen his ve düşünceler bir yana, hiç değilse iki dudağı arasından çıkacak olan sözlere son derece dikkat etmeli ve hâkim olmalıdır. Gerek yalnızken gerek toplum içinde gerek eğlenirken gerekse üzülürken her an ve her yerde ağızdan çıkacak olan söz ve kelimelerin her biri kaydedilmektedir. Kelime kelime, hesabı verilecek bir hayatın sahibi olmak, son derece disiplinli yaşamayı gerektirir. Âyet-i kerîme bizde bu bilincin yerleşmesini istemektedir.
Şimdi nasıl küstah ve muzaffer dokunuyorlar kadınlara. Onlar çoktan unuttular kahredici hicabını yamalı donlarının. Bütün nimetleriyle dünya onların artık. Artık edebi tefrika yazmaya mecbur değiller lise talebeleriyle genç subaylar için; iki liraya tefrikası, elli yaşında. Ama neden, Hasan Şevket? Ama niçin? Senden akıllı mıydılar? Hayır. Bilgili mi? Hayır. Senden daha az mı müzevvir, daha az mı yalancı, daha az mı kendini beğenmiştiler? Hayır, daha çok.
Sayfa 3 - Cem yayınevi II Kitap
Mazhar Müfit Kansu'nun anılarından: Erzurum'dayız. Mustafa Kemal bana dönerek: - Mazhar, not defterin yanında mı? - Hayır Paşam. - Zahmet olacak ama, al, gel. Bilirsin hep, "Hafızamız zayıfladığı zaman, Mazhar Müfit'in defteri çok işe yarayacak'', derim. Ancak senden bir isteğim var. Bu yazacağın sayfayı kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar gizli kalacak. Bir ben, bir Süreyya (Özel Kalemi), bir de şen bileceksin. Şartım bu. Sayfanın başına tarih at. -Koydum efendim. 18 Temmuz 1919 sabaha karşı. - Öyleyse yazmaya başla. "Zaferden sonra Hükümet şekli Cumhuriyet olacaktır." Bu bir. ikincisi; "Padişah ve Hanedan hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır." Bu üçüncüsü; "Örtünme kalkacaktır." Bu ise dördüncüsü; "Fes kalkacak, uygar Milletler gibi şapka giyilecektir."Bu anda kalem birden elimden düştü. Paşa ile zaman zaman senli, benli konuşurduk. Dedim ki: - Darılma ama Paşam, sizin hayal peşinde koşan pek çok taraflarınız var. Mustafa Kemal Paşa: - Bunu zaman gösterecektir. Sen yaz. Beşincisi; "Latin harfleri kabul edilecek." - Paşam yeter. .. Yeter. .. Cumhuriyet ilanını başarmış olalim da üst tarafı yeter. Yanından ayrıldım. Gün ağarmak üzere idi.
Reklam
Ve Başlıyoruz, Mevlana’nın Yürekleri Dağlayan Mektuplarını Okumaya :(
“Seni ne huzuru arayanlara, ne huzuru bulanlara, ne de huzurdan kaçanlara sordum. Güneşin sıcaklığını en iyi kim anlatabilir? Sıcaktan düşüp bayılan mı? Hayır, onun aşkı zayıftır. Güneşe yolculuk yapan mı? O da değil, gitse gitse nereye kadar gidebilir ki? Gölgeye sığınanlara ise güneşi hiç sormamalı… Aşk mabedim... Efendim... Söyler
Sayfa 124 - Kapı Roman YayınlarıKitabı okudu
Çalışacağım yazmaya, aklımda kalanları, olaylar zincirinden zihnimde kalanları yazmaya. Belki genel bir sonuca varırım, hayır, fakat içim rahat eder, inanabilirim kendim. -Çünkü benim için hiç önemi yok, inanmış inanmamış başkaları.-Lakin tek korkum: Yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan.-
Çalışacağım yazmaya, aklımda kalanları, olaylar zincirinden zihnimde kalanları yazmaya. Belki genel bir sonuca varırım, hayır, fakat içim rahat eder, inanabilirim kendim. Çünkü benim için hiç önemi yok, inanmış inanmamış başkaları. Lakin tek korkum: Yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan. Hayat tecrübelerimle şu yargıya vardım ki, başkalarıyla benim aramda korkunç bir uçurum var, anladım, elden geldiğince susmam gerek, elden geldiğince düşüncelerimi saklamalıyım. Ve şimdi yazmaya karar vermişsem, bunun tek nedeni, kendimi gölgeme tanıtmak isteğidir.
Parkta geçirdiği o sabahların havasında bir iş vardı sanki. İlham gelmemiş, canı yazmak istememiş, kâğıda dökeceği kelimeleri bilemiyormuş hiç fark etmezdi. En sevdiği banka oturur, kuşları dinler sonra kalemin deftere dokunuşuyla yazmaya başlardı. Yazdıkça, yazılacak daha fazla şey birikirdi; günde iki bin kelime hatta çoğu zaman daha da fazlası. Görüp geçirdikleri ve zihninden akıp gidenler hakkında ne kadar da çok söyleyecek söz vardı; Budgeron ve benzeri aileler, aklının içinde dört dönen izciler ve afili kabadayılar hakkında anlatılacak ne çok şey! Parkta üç saat göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor, sonra defterlerini eve getirip yazdıklarını daktiloda temize geçiyordu. "Söz uçar yazı kalır!" dedi kendi kendine. Havada uçuşan kelimeler bir şey ifade etmez. Kelimelerin kâğıt üzerinde olmazsa sen bir yazar değil, konuşmacı olursun! Hayır, kelimeler kâğıtta olmalı, bir cümleyi nasıl güzelleştirebilirsin? Kelimler kâğıtta olmazsa neyin üzerine çalışır, yayıncına ne gönderirsin Budgeron? "Çok basit. Sır değil. SÖZ UÇAR YAZI KALIR!" Bir levha gibi büyük harflerle bastırıp masanın önündeki duvara astı.
Sayfa 103 - April YayıncılıkKitabı okudu
445 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.