Doğum, yaşamın başlangıcıdır.
Bir insanın dünyaya gelmesiyle birlikte, yaşam serüveni de başlar.
Yeni doğan bir bebek, dünyayı keşfetmeye, büyümeye ve öğrenmeye başlar.
Yaşam, keşiflerle, deneyimlerle, sevinçlerle ve zorluklarla dolu bir yolculuktur. Her anıyla öğrenir, büyür, değişiriz. Yaşam, bazen bize güzellikler sunar, bazen ise bizi sınar.
Ölüm ise yaşamın doğal ve her canlının yaşam döngüsünün bir parçasıdır. Ancak ölüm, sadece bir son değil, aynı zamanda yaşamanın devamıdır. İnsanların ardında bıraktığı miraslar, hatıralar ve etkiler, onların ölümsüzlüğünü sağlar.
Ölüm, her hikayenin son cümlesidir.
Ama ölüm, yaşamın sonu değil, hikayenin sonudur; ve fakat hikaye, ölümsüzdür.
Ancak ölümün ardında bıraktığı anılar, izler ve etkiler sonsuzluğa uzanır.
Ey kara toprak, şimdi aldın mı onu?
Yüreğimizde yangın, gözlerimizde yaş oldu.
Güneş düşerken ufuklara, o bir daha doğmayacak mı?
Sesini duyamayacak mıyız artık, o güzelim tınıyı?
İnsanın ruhu, bir şekilde yaşamaya devam eder; sevdikleriyle, hatıralarıyla, eserleriyle.
Her ne olursa olsun, ölümün karanlığıyla yüzleşmek insana yaşamın değerini hatırlatır.
Çünkü ölüm, yaşamın ta kendisidir; ikisi birbirini tamamlayan, birbirine karışan birer parçadır. Ve belki de ölüm, insanı gerçekten yaşamaya davet eden en derin sırdır...
Keşke hiç kimse ölmese.... 😔