“Çocukluğunu yaşayamamış biri, bilinçlenme ve azimle kendini yeniden inşa edebilir. Ama bunu yapmak kolay değildir. Tıpkı yeni bir dil öğrenmeye benzer: Çince öğrenebilirsiniz ama azmetmeniz ve ciddi emek vermeniz gerekir. İç çocuğu yaralanmış biri, azimle kendini yeniden inşa edip olgun ve sağlıklı bir insan olabilir. Bunu yapabilmesi için önce durumun farkına varması; sonra nereye, nasıl gideceğini bilmesi ve bilinçli bir uğraş vermesi gerekir.”
Tam olarak bir “ne umdum ne buldum” kitabı. Gerek isminden gerekse de “etimi kemiren ilk kurda...” gibi etkileyici ithaf kısmından dolayı daha karanlık ve melankolik bir anlatı bekliyordum. Kitabı ilk elime aldığımda o malum şarkı çalmaya başlamıştı bile. Evet King Crimson, evet “Epitaph”. Hem şarkının hem de beklentimin tam tersi olarak ironi
Ey hatırası içimde yemin kadar büyük,
Ey bahçesinin hoş günlere açık kapısı
Hâlâ rüyalarıma giren ilk göz ağrısı,
Çocuk alınlarda duyulan sıcak öpücük.
Ey sevgi dalımda ilk çiçek açan tomurcuk,
Kanımın akışını yenileştiren damar,
Gül rengi ışıkları sevda dolu akşamlar,
İçimde yeni bir fecir gibi doğan çocuk.
Tahta havalenin üzerinden aşan hatmi
Ve havaları seslerimizle dolu bahar,
Koşuştuğumuz yollar, oynadığımız sular,
Kâğıttan teknesinde sevinç taşıyan gemi.
Duyup karşı minarede okunan yatsıyı
Yatağıma sıcaklığını getiren rüya,
Denizlerinde onunla yaşadığım dünya
Ve ey ufku beyaz cennetlere giden kıyı.
Ah! Birçok şeyler hatırlatan erik ağacı
Ve o ilk yolculukta başlayan hasret, zindan;
Atları çıngıraklı arabanın ardında
Beyaz, keten mendilimde sallanan ilk acı.
Hayat,
Yaşanıp deneyimlemek,
Deneyimlerden öğrenip gelişmek,
Öğrendiklerinle elinden gelenin en iyisini coşkuyla, şevkle yapmak,
Yeni yeni deneyimler kazanmak ve
"Elimden gelenin en iyisini yapmaya gayret ediyorum," duygusunu sürdürmek içindir.
Ren yayınevinden okuduğum bu kitap iki hikaye içeriyor. Button’ın Hikayesi ile Buz Sarayı bir araya alınmış, okuduğum sırada fark ettim.
Gelelim hikayeleri nasıl bulduğuma; aslında fena değillerdi, Button’ın Hikayesi’nde yeni doğan Benjaminin ilk yaşlarında görüntüsü yetmişlerinde bir ihtiyar gibiydi. Gitgide gençleşerek yaşamında başına gelen talihsiz olayları okuyoruz. Kısacık , bir oturuşta bitireceğiniz bir kitap. Filmi daha çok övülüyor aslında, ben de filminin daha keyifli olduğunu düşünüyorum kitaptan sonra.
Buz Sarayı hikayesinde ise Güney Amerikalı Sally’nin, Kuzey Amerikalı Harry ile olan nişanlanlılık dönemini anlatıyor. Sally’nin Güney Amerika ile Kuzey Amerika arasındaki yaşamsal ve düşünsel farklılıklara, ayrımcılıklara ve hatta hava koşullarındaki farklılıklara dahi uyum sağlamakta zorlanması söz konusu. Kısaca bu hikayede Güneyli Kuzeyli ayrımının farkına varıyoruz. Hikaye çok basitti, pek beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Keyifli okumalar diliyorum.
DOSTLARLA DOĞAN YENİ BİR GÜNE MERHABA,
BEŞİĞİNDEKİ BEBEĞE, DALDAKİ KUŞA MERHABA,
MERHABA DİYEBİLMEK NE GÜZEL, SİZE MERHABA.
İÇİNDEKİ SEVGİ BARINDIRAN YÜREKLERE MERHABA
KK
Bazen o son anı bekleriz ve gelince de yeni yol ayrımında en ufak eski anılara ihtiyaç
duymadan ve hiç
tereddüt etmeden
hayatımızdan ayıklarız.
Sonra hiç bitmeyecek
sandığımız şeyin bitişini kutlarız🌸
Tekrardan içimize
doğan Güneşe merhabalar☺️
Geriye dönüp
baktığımızda
bıraktığımız enkazda
artık Günesli bazen de
azıcık bulutlu günlere tekrardan ve en önemlisi
KENDİLİĞİNDEN kucak açabilmenin
mutluluguna merhaba🧚🏼♂️
Vücud ve iç
Beden formuna ben dediği an.
Kendini yaşamdan ayırdı insan.
Vücudun yerine denilir mekan.
Form yaranmasına söylenir zaman.
Cisime göredir zaman ve mekan.
O,yoksa ne yer var,ne de ki,zaman.
Bir Ayrılış Hikayesi
Erkek kadına dedi ki:
- Seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya...
Hızlı çözüm her zaman iyi çözüm demek değildir; çözüm gibi görünen,yeni bir sorun yaratılmış olabilir.
Memleketin sorunlarına süratle çözüm bulan politikacı değil,memleketin sorunlarının kaynağını anlayan ve anlatan politikacı BİZ’in oluşmasında daha yararlı olur.
Sol Ayağım, Christy Brown'ın 1959 yılında yazdığı, yarı otobiyografik bir romandır. Beyin felci ile doğan ve sadece sol ayağını kullanabilen Brown, bu kitapta zorlu çocukluk yıllarını, eğitimle tanışmasını, yazar olma mücadelesini ve engelli bir birey olarak yaşadığı önyargıları içtenlikle kaleme alır.
Roman, Brown'ın yoksul bir Dublin banliyösünde geçen ilk yıllarına odaklanır. Yürüyemeyen ve konuşamayan Brown, ailenin en küçük çocuğu olarak dışlanmışlık ve yalnızlık duygularıyla boğuşur. Annesi, onun farklı olduğunu anlayan tek kişidir ve Christy'nin potansiyelini keşfetmesi için elinden geleni yapar.
Christy, sekiz yaşındayken tebeşirle yazı yazmayı öğrenerek ilk iletişim kurma adımını atar. Bu dönüm noktası, onun okumaya, yazmaya ve resim yapmaya yönelmesine ilham verir. Eğitime erişimde yaşadığı zorluklara rağmen, azmi ve kararlılığı sayesinde Christy, kendisini ifade etmenin ve dünyayla bağlantı kurmanın yeni yollarını bulur.
Sol Ayağım, sadece engelli bir bireyin hikayesini anlatan sıradan bir romandan çok ötedir. Aynı zamanda, insan ruhunun gücüne, sevginin ve aile bağlarının önemine ve hayallerin peşinden koşmanın ne demek olduğuna dair ilham verici bir öyküdür. Brown'ın samimi ve duygusal anlatımı, okuyucuyu Christy'nin dünyasına çeker ve onunla birlikte hem hüzünlü hem de umut dolu bir yolculuğa çıkarır.
Sol Ayağım, engellilik ve önyargı gibi önemli konulara değinerek okurlarını düşünmeye ve empati kurmaya teşvik eden güçlü bir eserdir. Aynı zamanda, azim ve kararlılığın her türlü zorluğun üstesinden gelebileceğini gösteren ilham verici bir hikaye olarak da öne çıkar.
Sol AyağımChristy Brown · Nemesis Kitap · 201778,5bin okunma