"Karanlığın sızdığını görüyor musunuz çatlaklarımdan? Tutamıyorum içimde hayatımı."
Kitaptan bahsetmeye başlamadan önce sizlere birazcık Plath' den bahsetmek isterim;
Sylvia Plath 27 Ekim 1932 yılında Boston' da ailenin ilk çocuğu olarak doğar. Annesi Avustralyalı babası ise Alman'dır. Babası Boston Üniverstesinin biyoloji bölümünde
Bir okur veya okur olacak kişi önce bu soruyu kendisine yöneltmelidir. Vereceği cevap ise onun için hayati olacaktır.
Sürekli okumak önemli, okumanın faydası şudur budur diyoruz. Artık okumak bir moda halini almaya başladı. Herkes favorilerde olan kitapları bulup okuyor. Kimileri ise ünlü yapıtları okuyup bitirme peşinde. Peki ama biz neden bunu
Cinayeti gördüm. Ama kitapta cinayet işlenmiyor.
Kitabın yayınladığı tarih 1940. Büyük Harp'in artçı sarsıntılarının üzerine 1929 büyük buhranının tuz biber olmasıyla dünyanın önemli bir kısmında otoriter, faşist yönetimler birer birer işbaşına geliyor. Almanya'da Hitler, İtalya'da Mussolini, Portekiz'de Salazar koşar adım dünyayı bir karabasana
Endülüs'te başlayan ve bugün hala devam eden bu kuşatmaya biz ne tepki veriyoruz?
Müslüman olduğumuzdan bugüne değin bir savaş içinde olduğumuzu hepimiz biliyoruz. Savaş hep aynıdır fakat ismi zamanla değişir. Büyük Selçuklu Devleti zamanında bizi kılıçla, okla yenemeyeceklerini anlayınca bize karşı sadece coğrafi kuşatmanın yeterli
Hacı Agalansak da mı Hacılansak, Hacılanmasak da mı Hacı Agalansak?
Efendim? Peki, peki yeterince anlaşılmadı farkındayım… Biraz daha açık olmakta fayda var...
Kitaba tam 35 alıntı yapmışım. Daha fazlasını pek ala yapabilirdim. 105 Sayfalık bir kitap nasıl bu kadar anlam yüklü olabilir, nasıl bu kadar halimizi ve ülkemizi anlatabilir size
Hepimiz bir yerlerden duyduk beyaz balinayı bazılarımız tatlı bulduk bazılarımız korktuk onun heybetinden.Ben sonunda Yapı Kredi Yayınlarından gerçekten çok üst düzey bir çeviriyle okuma fırsatı buldum ve tam metnine eriştim.Ne yalan söyleyeyim kitaba başlarken bu kadar iyi olmasını ben de beklemiyordum.
Yazar Herman Melville tam anlamıyla bir
Merhaba, ben Göğü delen adam (Papalagi ) size bugün Upolu adasında yaşayan insanlardan ve bizim dünya için garip olan davranışlarından bahsedeceğim.
Evet kardeşlerim, bu adalılar bizim dünyanın (Avrupanın) insanlarına çok zıt davranışlar sergiliyor.
1.Adalıların etlerini örtme, kılıflar giyme dertleri yok.
Kulağa garip geliyor değil mi
Yeraltı edebiyatı diye adlandırılan bir tür varsa eğer (ki yokmuş, aslen Transgresyonel Kurgu olan tür ülkemizde Ayrıntı Yayınevinin çıkardığı seriyle özdeşleşmiş selpakvari) “Gecenin Sonuna Yolculuk” anladığım kadarıyla bunun ilk örneklerinden biri. 1932’de Fransız okurunun karşısına çıktığında arada bazı bet sesler çıksa da, büyük bir kesim
Merhabalardan bir demet. ≈)
Öncelikle şu fes konusunu bitirelim, şöyle ki:
Fes takmak, 2'nci Mahmut döneminde zorunlu hale getirilmişti. O tarihte, dinciler ayaklanmıştı, fes'in gavurun icadı olduğunu söylüyorlardı. Hatta bu yüzden, 2. Mahmut'a gavur padişah diyorlardı. Oysa, fes'in kökeni Batı değildi, Kuzey Afrika'ydı,