"Resmi Hristiyanlık, Tanrı kavramından çok insan deneyimini vurgulayan değişimi gerçekleştiremedi. Bu yüzden de ister istemez git gide daha çok taraftar kaybetti, çünkü insanlar, felsefi Tanrı kavramını, yeni bilimsel düşünüş tarzıyla ve ondan kaynaklanan büyük buluşlarla bütünleştiremediler. Ne var ki, bu sırf yeni düşünüşün Tanrı'ya inancın yok etmesinden ibaret değildi. Bugün bile, Batı Avrupa'da ve Kuzey Amerika'da yaşayanların çoğunluğu, Tanrı'ya inandığını söyleyebilir ama bu inanç, onların kişisel yaşamlarıyla olan tüm alakasını yitirmiştir. İnsanları, "dinsel yaşam" sürdürmeleri için heveslendirmez; Tanrı, toplumca paylaşılan ve özellikle yaşamsal tehlike anlarında "imdada yetişen Baba" olarak bazı artakalan gereksinimleri doyuran oldukça silik bir simgedir. Aslında, bu felsefi Tanrı, laik otoritenin putlarıyla birleştirilen bir put haline gelmiştir."