27 Mayıs Anayasası işte bu umutlarla yürürlüğe kondu. Ama Türkiye 1971’de — yani aşağı yukarı 10 yıl sonra — bir rejim bunalımı içine girmekten kendini kurtaramadı. Bunalımın başlıca nedeni Anayasa sayıldığı için de bazı değişiklikler yapıldı. Yanlışlar, eksikler giderildi, yürütme organına yeni yetkiler tanındı, Danıştayın yetkileri kısıldı, tekrar yola çıkıldı. Ne çare ki araba hemen hemen 10 yıl sonra gene devrildi. Şimdi de Türkiye’yi selamete çıkarmanın çaresi olarak bu başlıbaşına Anayasadan kurtulup yenisi yapılmak isteniyor. İleri sürülen amaç 1971’dekinden aynıdır. Devleti güçlendirmek, özgürlüklerin kötüye kullanılmasını önlemek, kuvvetli ve istikrarlı hükümetler çıkarmak. İyi bir Anayasa yapılırsa yolumuzun aydınlık olacağına inanılıyor.
Türkiye’de genel oylu ilk iktidar değiştirdiğimiz 1950’den beri hemen hemen her 10 yılda bir siyasal bunalım geçiriyoruz: 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 tarihlerinde bu bunalımlar birer askeri müdahale ile sonuçlandı. 1960 yılında 1924 Anayasası, 12 Mart’ta 1961 Anayasasının değiştirilmiş şekli, 1980’de de 12 Mart’tan sonra düzeltilmiş, lüks olmaktan çıkarılmış şekli yürürlükte idi. Yani üç farklı anayasa ile hemen hemen birbirine benzeyen üç kez bunalım.
Bu olay bile başımıza gelenlerin Anayasadan doğduğu konusunda bizi kuşkuya düşürmek için yeterlidir. Aynı anayasalar birbirlerine oldukça benzeyen bunalımlara çare olamıyor. O halde bunalımların nedenlerini başka yerlerde aramak gerekmez mi? Hiç olmazsa, bunalımın bir nedeni Anayasa kabul edilse bile, başka nedenler de bulunduğu düşünülmek gerekmez mi?