Yeniden Doğum Sancıları
Sovyet Ermenistanı'ndan sonra Kürt sinemasının ikinci adresi Türkiye olur. Özellikle 6o'lı yıllarda Yılmaz Güney'in Kürtlerin bir 'inkar politikası' karşısında vardıkları noktalara da dikkat çeken Seyit Han (1968), Umut (1970), Ağıt (1971), Endişe (1974), Sürü (1978), Yol (1981) ve Duvar (1983) gibi filmleri dönemin baskıcı rejimlerine karşın Kürt realitesini ortaya koymaları bakımından önem taşımaktadırlar. Güney'in, 8o'li yıllarda verdiği röportajlarında o dönemlerdeki birçok filmini Kürtçe çekmek istediğini, Kürt sineması yapmak istediğini ve fakat iktidarın katı sansürü nedeniyle bu çabasından vazgeçmek mecburiyetinde kaldığını dillendirdiği bilinmektedir.
Bence kaldırmalı doğum günlerini İnsan bir yas gibi doğuyor yeniden
Reklam
Kadınlar ve zürriyet, erkeğin aynı zamanda üretim araçları olup çıkmışlar ve cinsellik, bu üretim araçlarının "denetlenmesine" ve yeniden üretilmesine hizmet eden (doğum vb.) bir etmene dö­nüşmüştür.
YERYÜZÜNÜN ÖĞRETİCİSİ OLMAK Atam Hun gökyüzünün öğrencisi olmadan yeryüzünün öğreticisi olunmaz demişti. İnsanlığın ilk adı ve sırrı Türk'tü Zamanının sır taşıyıcısı Mustafa Kemal Atatürk bunu İstikbal Göklerdedir diye iki kelime ile şifreledi Anadolu'nun ilk hakimi Hun Son hakimi Hun oğulları Atatürk ile yine Türkler olmuştu
İçtikçe daraliyorum. Doğum günüm diye değil. Görmezden gelmekle kaçmak arasındaki bağlantıyı şaşırtıcı bir berraklıkla fark etmiş olduğumdan. Kaçmakta olduğumu da görmezden geldiğimden. Görmezden gelebilmeyi başarmakla gurur duyarken, kaçmayı kendime yakıştıramadığımdan. İçimdeki bitmek bilmeyen çelişkilerden. Etrafımı saran yozlaşmadan ne yaparsam yapayım kendimi sıyıramayacağımı tüm netliğiyle idrak ettiğimden. Sakıncalı bir film sahnesi gibi kesip atamayacağımı anladığımdan. Hayatımı asla temize çekemeyeceğimi veya beyaz bir sayfa açamayacağımı kabul ettiğimden. Tam da yeni bir ev bakarken. Yeniden başlamayı planlarken. Tam da yolun yarısında.
Sayfa 144Kitabı okudu
Yola devam etmeden önce bir kez daha dönüp bakıyorum dünyaya geldiğim hastaneye. Daha önce hiç merak etmeyişime şaşırıyorum. Gerçi ne yapacaktım? Mum yakıp karşısındaki kaldırıma mı oturacaktım? Hastaları mı ziyaret edecektim? Doğum günüme bir ay vardı. Günü gelince gelince sevdiklerimi toplayıp bekleme salonunda gizli bir parti mi düzenleyecektim? İçerdeki kuvözlerden birine büzülüp her şeye yeniden mi başlayacaktım?
Sayfa 137Kitabı okudu
Reklam
Çin astronomi alanında binlerce yıllık bir geleneğe sahipti. Kâğıdı ve basım aracını icat etti. Roketler, saatler, ipek, porselen ve okyanusa açılan donanma tekneleri hep Çinlilerin buluşuydu. Buna rağmen bazı tarihçilerin kanısı şudur ki, Çin yenilik istemeyecek kadar geleneklere bağlı bir toplumdu. Matematik bilgilerinden yana talihli ve çok zengin bir ülke olan Hindistan neden olmasındı? Tarihçilere göre olmamasının nedeni, Hintlilerin evreni, ezelden beri değişmeyen, ruhların ve dünyaların sonsuz ölüm ve yeniden doğum döngülerine mahkum, temelde yeni hiçbir şeyin olamayacağı biçiminde gören düşünceye sımsıkı bağlanmalarından ötürüydü.
DEVLET KURUCUSU ATATÜRK
Atatürk Devrimleri, Türk Devrimi ya da Anadolu Aydınlanması, ne derseniz deyiniz, Türk toplumunu büyük dönüşümlere uğrattı. Buna koşut olarak çağdaş ve laik bir Cumhuriyet kuruldu. Orta Doğu'da özellikle İslam dünyasında ilk kez "dini" referans almayan bir ulus devlet ortaya çıkıyordu. Bu nedenlerle Atatürk hakkında çalışma yapan, makaleler, kitaplar yazan yabancı araştırmacılar çoğu kez yapıtlarının başına Atatürk'ün bu kurucu niteliğini koymuşlardır. Örneğin: Devlet kurucusu olarak Atatürk (Atatürk As Founder of a State) deyimi kullanılıyor, - UNESCO, Atatürk'ün 100. doğum yılı kutlamasına katılma kararı çerçevesinde hazırlatılan bir kitaba Atatürk: Modern Bir Devletin Kurucusu başlığını kullanmıştır. - Lord Kinross da ünlü eserine Atatürk: Bir Milletin Yeniden Doğuşu adını koymuştur. - Atatürk'e ait en son çıkan bir yapıt olan Andrew Mango'nun kitabı da Atatürk Modern Türkiye'nin Kurucusu (Atatürk-The Biography of the Founder of Modern Turkey) adını taşıyor.
Bilbo nun Doğum günü kutlaması
Sevgili millet, diye başladı Bilbo bulunduğu yerde ayağa kalkarak. "Konuş! Konuş! Konuş!" diye bağırdı herkes ve bunu koro halinde tekrarlamaya devam etti; belli ki kendi sözlerine kendileri kulak asmıyordu. Bilbo yerini terk etti, gidip ışıklandırılmış ağacın altındaki bir sandalyenin üzerine çıktı. Lambaların ışığı Bilbo'nun gülümseyen yüzüne düşüyordu; işlemeli ipek yeleğindeki altın düğmeler parlamaktaydı. Bir eli havada, diğerini pantolonunun cebine sokmuş, ayakta, herkesin görebileceği bir yerdeydi. Aziz Bagginsler ve Boffinler, diye yeniden başladı, ve aziz Tooklar, Brandybucklar, Grubblar, Chubblar, Barınaklar, Boynuzüfleyenler, Toluklar, Belkuşaklar, lyikişiler, Porsukevler ve Ayağıkibirliler, "Ayaklarıkibirliler!" diye bağırdı yaşlıca bir hobbit çadırın arkasından. Adı elbette ki Ayağıkibirli idi ve tam adının hobbitiydi; ayaklan hem büyük, hem de fevkalade tüylüydü ve her ikisi birden masanın üzerinde duruyordu. Ayağıkibirliler, diye tekrarladı Bilbo. Aynı zamanda, nihayet Çıkın Çıkmazı'na tekrar hoşgeldiniz diyebildiğim iyi yürekli Torbaköylü Baggins'lerim. Bugün benim yüz on birinci doğum günüm: Bugün yüz on bir yaşındayım.' "Yaşasın! Yaşasın! Daha nice yıllara!" diye bağırıp masaları neşe içinde yumrukladılar.
Julia, ona doğru kıvırta kıvırta yürürken Clay'in göğsünden bir hırıltı yükseldi. Onun mükemmel be- deni; Clay'in hiçbir zaman bıkmayacağı bir şeydi. Julia durdu, ellerini onun omuzlarına koydu ve göğüsleri Clay'in yüzüne değene kadar eğildi. Bir sıcaklık tüm bedenine yayıldı ve Clay, ona ulaşmaya çalıştı, ona dokunmaya can
Sayfa 293
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.