Yaşamı kendimize bir takım kesin çizgilerle ısmarlayamayacağımızı kabul etmişsek, telaşa kapılmayıp satranç oyununu bundan böyle fırtınanın bizi götürdüğü yerde sürdürebiliriz. Orada yenilirsek, bu bir yenilgi değil, deneyim olur.
Her şey sıradan ve çocukçaydı, yaşam ise tam aksine. Ümit vermeyen bir yaşamın ağırlığı altında eziliyordum; yenilgi tüm acıları ve beni gözyaşlarıyla gelecek, baskısı bana meydan okuyacak, zorlayacaktı.
Oysa senin farklılığın güzel. Dünyaya sana ait bir ses, bir renk, bir ezgi, bir eda, bir duruş, bir cümle brrak. Dünyaya sana ait bir yenilgi bırak. Senden başkasının kotaramayacağı kadar sana has bir düşüs, bir başarısızlık, bir yenilgi olsun. Asağı doğru bir kavis. Oradan tüten bir anlam bırak. Koşmak zorunda değilsin, düşersen kalkmak z0- runda değilsin. Düştüysen bir süre çayır çimenin ta- dını çkar. Sana sürekli koşmanı söylüyorlar. Yarışma m, birilerini arkada bırakmanı, ipi önce göğüslemeni bekliyorlar. Hep daha hizlı koşmanı istiyorlar. Bense sadece annenin çocukluğunda söylediği bir sözü hatırlatacağım: Koşma, düşersin!
Kötü sözlerin ya da davranışların hiçbiri aslında kötü değildir, onları kötü yapan sizin onları nasıl anladığınız ve yargıladığınızdır. Yani kendinizi aslında kendi düşüncenizin sinirlendirdiğinin farkına varın. Düşüncelerinizin sizi alıp sürüklemesine izin vermeyin. Tepkilerinizi yavaşlatmayı ve geciktirmeyi bir kez öğrenirseniz bu alışkanlık haline gelir ve hep öyle yaparsınız. Huylar ve davranışlar yaptıklarımızla desteklenir. Daha önce hiç olmayan huylar ortaya çıkar, var olanlar güç kazanır, artar. İşte filozoflar zihnin hastalıklarının başlangıcı olarak bunları görürler. Diyelim ki bir şeyi çok arzuladınız ve onun peşinden gittiniz. Eğer kontrol altına almazsanız, artık bunun dönüşü yoktur. Tam tersi bir dahaki sefer öncesinden de daha çabuk alev alacaktır. Alışkanlık tekrarlandıkça zihin de nasırlaşır ve bu zihinsel hastalık hırsa dönüşür. Bir kez ateşlenen kişi sağlığına kavuştuğunda bile tedavisi tamamlanmamışsa artık aynı kişi değildir. İşte zihin hastalıkları için de aynı şey geçerlidir. Zihnin arkasında izler, iltihaplar kalır ve eğer tamamen silinmezlerse o iltihaplar uçuklara dönüşür. Eğer öfkeye alışmak istemiyorsanız, bu huyu körüklemeyin. Artmasına sebep olacak hiçbir şeyi yapmayın. Önce sessiz kalın ve sinirlenmediğiniz günleri sayın. ‘Eskiden her gün sinirlenirdim. Sonra iki günde bir oldu, sonra üç günde bir.’ Otuz gün geçtiğinde Tanrı’ya şükredin. Bedeninize yenik düştüyseniz bunu hemen bir yenilgi olarak da kabul etmeyin.”