Kitabı Hemingway’i ilk defa okumuş biri olarak beğendiğimi söylebilirim. Kitabın amacının dışına çıkmayışı, azimi doğrultusunda güçsüz bir yapıya sahip olmasına rağmen pes etmemesini devam edişini güzel bir şekilde anlatmış. Kitapta beğendiğim noktalardan birisi de yaşlı adamın çocuğa karşı duyduğu ilgi ve bağlılığın çocuğun da aynı şekilde ona göstermesi beni kitapta duygusal olarak en çok etkileyenlerden oldu.
Hemingway’in Yaşlı Adam ve Deniz’i yazarken psikolojik olarak toparlanmaya çalıştığı ama çabalarken bir yandan içindeki umutsuzluğun düşüncelerine vurmasıyla derlendiği bir dönemden çıkmış olduğunu günlüğüne bakmadan bile kolayca görülebiliyor. Yaşlı adam’ın azimi ile balığı tutmaya çalışırken yalnızlığından dolayı oluşan umutsuzluğu balığı yemeye çalışan köpek balıklardan büyük bir sorun oluşturdu. Bir yandan kendi yalnızlığı ile boğuşurken güçsüz bedenini kontrol etmeye çalışıyor ve asla pes etmiyordu. Kitabın azimi bu şekilde anlatması çok doğru bir karar olmuş.
Ama her yazılardaki gibi bunda da ufak pürüzler var örneğin bazen yazar karakteri konuşturmak yerine kendini konuşturmuş gibi. Eliyle konuştuğu yerde nedense daha çok umutsuz olduğu bir zamanda onu üzen şeyi yazmış gibi olmuş. Karışık düşüncelerin içinden kendini ortaya koymuş. Açık bir şekilde kendi silüetini görebiliyorum Hemingway’in bu kitabında.
Araya koyduğum ve bu ay okumayı planladığım bir kitaptı. Stefan’ın açıkçası pek beğendiğim bir eseri olmadı. Çok zorlu bir yazıydı, başlarında kitabı desteklemek için yaptığı betimlemeleri karışık ve zor buldum. Din suçlamalarıyla alakalı bir yazı ve kendisi o zamanlarda yaşayan birisi olduğundan tam olarak kendini anlatamadığını düşünüyorum. Karışık bir durum içinde kalmış ve ilk yazarlık senelerinde olduğundan böyle yazdığını düşünüyorum. Ayrıca dinsel konulardaki düşüncelerini tarihsel birçok bilgi desteklemesi kitaptaki güzellik olmuş. Kitabın başları sıkıcıyken sonlarını güzel ve hoş buldum.
Günlerdir okuduğum kitaplar arasında en etkileyici bu kitaptı. Stefan’ı okumak için normalde tüm bir gününü ayırıp düşünmem gerekiyordu fakat elime aldığım an oturdum ve soluksuz bitirdim. Savaş duygularını ve yaşadığı zamandaki yahudi bir sanatçı olmanın verdiği zorluğun etkisini kitapta çok güçlü betimlemelerle hissettim.
Duyguların tercümanı Zweig’in üstüne çok az insan tanırım, Mecburiyet’i okumam beni daha da ikna etti bu konuda. Ferdinan’ın kendiliksiz karakterini güzelce anlatan Zweig ayrıca kişinin kendi iradesiyle verdiği savaşı sanatsal bir şekilde kolayca anlatmış. Başkasının zorla yapacağı bir şeyi her defasında kitaplarında yapabilmesi etkileyici.
Kitabı okumak isteyenler için şunları diyebilirim: kitabın ana karakteri Ferdinan ve Paule gibi gözükse de ana karakter mecburiyet, özgürlük kavramlarıdır. Her sayfasında savaşın verdiği zorlukların halk üzerindeki etkisini detaylı şekilde anlatmış ve tüm bir kitabı sadece buna ve duygu değişimlerine yormuş Zweig. Ferdinan’ın devletin onu savaşa çağırması ile başlayan stresli ve kendiliksiz oluşan düşünceleri durduramıyor ve yaşadığı zorlu sancıların yanında eşi Paula tüm sevgisiyle eşini korumaya çalışıyor fakat Ferdinan sonuna kadar gidip sınır bölgesini görmeden düşüncesinden vazgeçemiyor, sonunda eşine ve kendi kişiliğine kavuşmasını anlatıyor.
Zweig’i tanıyıp bilen herkese okumalarını çokça öneriyorum.
Öncelikle kitabı pek beğenmiş sayılmam. Olay örgüsü beklediğim Livaneli tarzı değildi. Aslında kitabın ortaları çok güzeldi akıcı bir şekilde bir oturuşta okudum o kısımları, fakat sonlarına gelince sanki Livaenli’nin öylesine koyduğu bir sevda, aşk, “garam” vardı. Hikayeye renk katan şey düşünce yapısını değiştirebilecek şekilde yazılmış olması.
Göçmenlere karşı önyargı içinde yaşayan insanlara okutulması gereken bir kitap. Kitaptaki Zilan karakteri en sevdiğim karakterdi. Kendisinin diğer göçmen ticaret için kullanılmış kadınlardan farkı olmasa da yine de yaşadıklarını anlatması dikkatimi çekti ve beğendim. Livaneli’nin kitaplarındaki okuyanın anlayabileceği genel bir insanı eleştirel tavrını burada kullanması çok yerinde ve doğru olmuş.
Kitabın bana kattığı şeylerden biri de kendi önyargılarımın yıkılmış olması, inanç biçimlerinden birini öğrenmiş olmam bana en büyük katkıyı sağladı fakat sonu yine de hoşuma gitmedi. Kitabın Meleknaz’a Yolculuk kısmında bitmiş gibi davranacağım.